16. Bir Meleğin İntikamı

246 69 34
                                    

   "Ağlamak için sebeplere gerek yok, yeterince sen varsın..."

  Elimdeki suya bakış attım. Çıplak ayağımı yere sürterken dilimi ısırmıştım. Bir çay bardağının zamanı gelmişti. Beyaz çiçekleri yavaştan düzeliyordu sanırım. Kırık dalını göz ardı edersek bir hayli kendine gelmişti. Keşke ben de onun kadar çabuk toparlayabilseydim. Ama öyle olmadı. İki gün geçmişti. Tek yaptığım pastaneye ışınlanmak, yiyecek bir şeyler almak ve sonrasında kendimi yeniden eve kapatmaktı. Gidip o adamı bulmam gerekiyordu. Biliyorum. Lakin dışarı çıkar da onu görürsem ne yapabilirdim? Düşüncesi bile kanımı donduruyordu. Belki beni görür ve morg görevlisi gibi bayılırdı. Korkudan şoka girip ölebilirdi de.

  Kafamı iki yana sallayıp çay bardağındaki suyu sürahiye döktüğüm sıra garip birkaç ses geldi.

   Toprak ıslanırken sesleri duymazlıktan gelsem de benim evimin kapısı mıydı?

  Sürahiyi özenle kenara koyduktan sonra üstüme baktım. Üzerime bir şey giymeden kapıya gitmem doğru olmazdı. Hızla odama gidip üzerime siyah bir gömlek ve altıma kumaş pantolon giydim.

  "Kapıcı mı?"

   Gömleğimin düğmelerini iliklerinken kaşlarım çatıldı. Dana önce kapıcı hiç kapımı çalmamıştı.

    "Sanmıyorum."

   Odamdan çıkıp salona doğru yürüdüm ama mutfaktan gelen adım sesleri kaşlarımı çatmama sebep oldu. İçeri mi girmişti? Nasıl?

  "Hırsız."

   Ellerimi kumaş pantolonumun cebine sokup ağır adımlarla mutfağa yürüdüğümde hiç ummadığım bir şey oldu...

Elindeki sürahi yere çarpar çarpmaz ölüm sessizliğini öldürmüştü. Öyle ki etrafa sıçrayan cam parçalarına bakamadım bile. Gözlerim gözlerinde kaldı. Korkuyla bakan gözlerinde.

  "Ela?"

  Gözlerini kırpıştırırken bir iki adım geri gitti.

  "Hareket etme!"

  Elimi kaldırıp onu durdurmak istedim. Yerdeki cam kırıkları ayaklarına batabilirdi. Bir adım attığımda yüzümü buruşturmama sebep olacak bir çığlık attı. Bir adım geri gittim telaşla. Gözlerimi kısıp yüzüne bakarken titreyen ellerini ağzına dayadı.

  "Sen öldün!" diye bağırdı avazı çıktığı kadar.  "Kimse bilmiyor!" Dizleri bile titriyordu resmen. Bir iki adım geri gidince endişeyle ayaklarına baktım.

  "Cam batacak..."

   Gözlerinden akan yaşlar ile kafasını iki yana salladı. Elleriyle kulaklarını kapatırken gözlerini yummuştu.

  "Sen öldün! Sen gözümün önünde öldün! Musallat olma bana!"

  Deli gibi kafasını iki yana sallayıp ağlarken hızla yanında ışınlandım ve bedenini kavradığım gibi oradan salona geçtim. Bu birkaç saniye içerisinde gerçekleştiği için tepki verememişti. Ayaklarımız yere değene kadar. Güçsüz ittirişine karşı nazikçe geri çekildim. Ne yapacağımı bilemediğimden hiçbir şey yapamayışımın zavallılığı vardı üstümde.

  "Kimse seni bilmiyor..." diyerek sırtını duvara yasladı. Ağlamaktan şişmiş gözleri, kızarmış burnu, çatlamış dudakları ile sanki o ölümden dönmüş gibiydi. Bana, kendimi bir pislikmişim gibi hissettirdi. "Öldün, morga gittin ve ben ertesi gün geldiğimde ne ölün vardı ne dirin!" diye bağırdı. Kaldıramamıştı. "Hayalet gibi..." dedi titreyerek. "Hayalet gibi."

Bir Meleğin İntikamıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin