1

13.5K 349 78
                                    




Eskişehir'de bir okul çıkışı Leyla'dan aldığım telefon sonrası hızlıca yola çıkıp Şırnak'a doğru yol aldım. Leyla yaklaşık bir yıl önce bir terörist kampında tanıştığım kahramanım, kurtarıcımdı. Her şey çok karmaşık geldi biliyorum, hepsini anlatacağım.

Ben Defne Erdinç, 20 yaşındayım, Eskişehir'de hukuk okuyorum, 1. sınıf öğrencisiyim. buraya kadar her şey normal. Bu yıl zaten hayatımda normal bir insan gibi yaşadığım tek yıl. Çünkü ben azılı bir teröristin çocuğuyum ve bir yıldır babamdan kaçıyorum. Mehmet Karadal, bir terörist kampının baş lideri. Bundan yaklaşık 20 yıl önce bir köye yapılan baskın sonucunda annem Halime Erkin'i kaçırıp kampa götürüyor. Annemi esareti altına alıp kendisiyle evlenmesi için baskı kuruyor. Annem her baskıya rağmen bir mücadeleyle karşı çıktığı için ona tecavüz ediyor ve kendisiyle evlenmeye zorluyor. Bu korkunç hadise sonrasında ben dünyaya geliyorum.

Doğduğum günden itibaren tam 19 yıl, annem de ben de Hakkari'deki o kampta esir tutulduk. Dünyaya gelmem annemin rızası dahilinde gerçekleşmese bile annem vefatına kadar hayata tutunmamın tek amacıydı. Beni o iğrenç bok çukuruna rağmen büyük bir sevgi ve merhametle yetiştirmiş, benim için, en azından benim oradan kurtulabilmem için büyük bir çaba harcamış, ömrünü de bunun için feda etmişti.

Babamın kod adı Zifir'di. Ben küçük yaşlardayken bulunduğumuz kampın lideri olmuş, sonrasında pozisyonu daha da yükselmişti. Aklım ermeye başladığından beri beni kendilerine asker olarak yetiştirmeye çabaladılar. Bilemiyorum, belki de annem olmasa gerçekten sonum öyle olacaktı. Çok küçük yaşlardan itibaren elime silah verilmeye başlanmış, öğrenmem için beni eğitmeye çalışmışlardı. Tanrının beni sevdiğine dair elimdeki tek kanıt da buna dairdi ki ben gerçekten bu konularda inanılmaz beceriksiz biriydim. Yine de bu babam için yeterli olmadı. Silah tutamıyorsam da başka şekillerde yardımcı olabilirdim. Elinden gelen her şeyi denedi ama pek çoğunda anne faktörüm önüme bir duvar gibi serilip beni hepsinden korudu.

Sonunda Zifir, ikimize de uyguladığı her işkenceye rağmen, annem varken bana hükmedemeyeceğini fark ettiğinde annemi ortadan kaldırmayı aklına getirdi. Bir Mayıs sabahı, ben babama yine bir konuda karşı geldiğim için günlerce tıkılı kaldığım rutubetli ve küflü bir odadayken, kapım açıldı. Zifir beni odadan çıkardı, üzerimi değiştirmem için bana yeni kıyafetler verdi, banyoyu kullanmama izin verdi. Sahte bir şefkatle başımı okşayıp beni mutfağa götürdü. Günlerdir cezalı olduğum için açlıktan büzüşen midem için en sevdiğim yemeklerden hazırlattı, bana bir ziyafet sundu. Günlerce yediğim onca dayaktan ve aç bırakılmamdan sonra bana gösterilen tüm bu şefkate şaşkınlıkla bakıp yemekleri yedim hızlıca.

Sonunda beni odasına götürüp masasının yanındaki koltuklardan birine oturdu. Kendisi de karşıma oturup ellerimden tuttu ve gülümseyerek gözlerimin içine baktı, birkaç iltifatta bulundu ve beni ne kadar sevdiğinden, benim onun canı olduğumdan bahsetti. Tüm bu anılar içerisinde kendime dair hatırladığım tek şey, her hareketinin midemde oluşturduğu bulanma hissiydi. Çünkü Zifir, bir insan değildi. Seni sevmezdi, şefkat göstermezdi, acıma duygusu yoktu. Ancak ve ancak bir menfaati varsa bunları yapıyormuş gibi yapardı.

Tüm iltifatlarına, sevgi sözlerine rağmen yüzümde asılı kalan iğrenme bakışını görünce sinirlendi. Ellerimi savurarak bırakıp masasına geçti. Evleneceğimi söyledi. Başka bir kampın liderinin beni istediğini, onunla evlenirsem Zifir'in de çok büyük bir mevkiiye sahip olacağını söyledi. Hem böylece ben de bir lider karısı olacaktım.

Ben duyduklarımı algılamaya çalıırken odaya annem daldı. Bağırdı, çağırdı. Beni kimseye yem etmeyeceğine, öyle bir şey olursa Zifir'i kimseye bırakmadan kendisinin öldüreceğini söyledi. İkili bağıra çağıra kavga ederken hiçbir tepki veremedim. Bedenim, dayağın da etkisiyle, o kadar yorgundu ve o kadar bitkindi ki kafamı kaldırıp kavga eden ikiliye bakacak gücü bile bulamadım kendimde.

SığınakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin