satır arası yorumlarda buluşalım ve oy vermeyi unutmayalımmm öpüldünüz
————
Arabanın altı iyice taşlara sürtündüğünde yavaşça durdurup kontağı kapattım ve el frenini çektim. Bekir, arabasını mahvettiğim için umarım ki bana dava açmazdı.
Arabadan usulca indiğimde buraya kadar hiç terörist çevirisine uğramamış olmama şaşırdım. Halbuki Burhan'ın, ben geleceğim diye çevirmeleri artırmasını beklerdim.
Gece boyu direksiyon sallamaktan ayaklarım uyuşacak hale gelmişti ama sonunda varmıştım. Gün yeni ağarıyordu ve hava, dağa çıktığımdan beri buz gibi esiyordu. Üzerimdeki cekete sarıldım ve giydiğim Bekir'in tişörtünü bir kez daha kokladım.
Yolun neredeyse sonuna gelmiştim. Bugün muhakkak ki birileri için yolun sonu olacaktı. Yol boyunca ağzımdan düşmeyen tek dilek, bu kişinin Bekir değil, gerekiyorsa yalnızca ben olmam üzerineydi. Onun canına bir şey olacak diye ödüm kopuyordu.
Gözlerimi iyice etrafta gezdirip kamp alanının tam olarak ne tarafta olduğunu hatırlamaya çalıştım. Buraya gelirken girdiğim yollar bana daha önce harita üzerinden ezberletildiğinden pek zorlanmamıştım. Çok bilindik ve hiç tekin yollar değillerdi. Neyse ki şu anda ben de pek tekin biri değildim.
Kampın bulunduğu yeri aklımda tahayyül ettikten sonra oraya kadar neredeyse bir saatlik bir yürüyüş yapmam gerektiğini fark edip paçaları sıvadım.
Yürüyüş boyunca silahımı nereye saklayabileceğimi düşündüm. Küçükken Zifir beni bir süre okula göndermişti. Doğrusu tam okul denecek bir yer değildi. Küçük bir köy okulu olduğundan üç beş kişi devletin gönderdiği bir öğretmenden okuma yazma öğreniyorduk. Zaten o köylerde okuma yazmadan sonra okula devam edilmezdi.
O zamanlarda kim olduğumu ve babamın kim olduğunu sır gibi saklıyor, biri anlayacak diye ödüm kopuyordu. Kimseyle de iletişime geçmiyordum. Olur ya, biriyle iyi anlaşırım, Zifir de onu dağa kaçırmayı düşünür diye ödüm kopuyordu. O zamanlarda dağa çok çocuk kaçırıyorlardı.
Dağda çocuğun ne işi olurdu ki? Hadi ben dağda doğmuştum da diğer çocukların günahı neydi? Daha o zamanlardaki çocuk aklımla bile içim parçalanırdı o gençleri, çocukları görünce.
Kimseyle konuşmasam da öğretmenim harika biriydi. Dünyanın en tatlı kadını olabilirdi. Arada, kendisine şehirden gelen birtakım abur cuburları, atıştırmalıkları bizimle paylaşırdı. Hayatında çikolata görmemiş olunca tabii, gördüğü ilk çikolata insana altın gibi geliyordu. O yüzden günlerce yiyemediğimi hatırlıyorum.
Hemen yenecek bir şey değildi ki! Öyle büyük bir şeydi ki önce kendimi hazırlamam gerekiyordu. Ama tabii o çikolatayı eve götürürsem de Zifir görecek, belki elimden alacak, belki çok kızıp beni bir daha okula göndermeyecek korkusuyla evden uzak bir köşeye saklar, kendimi hazır hissettiğimde gider yerdim.
O yüzden ben bu dağlara bir şey nasıl ve nereye saklanır iyi bilirdim. Ne de olsa hayatım böyle geçmişti.
Kampa neredeyse beş dakikalık bir mesafeyle yaklaştığımda belimdeki silahı ve yedek şarjörü çıkardım. Yanına hayvan yaklaşmayacak bir çalılığın dibine göndükten sonra kalkıp dikeldim. Derin bir nefes aldım. Ellerimdeki toprağı iyice pantolonuma silip ilerlemeye devam ettim.
Kampa iyice yaklaştığımı birkaç çadır göz hizama geldiğinde fark ettim. Yolda aldığım telefonu cebimden çıkartıp yaklaşık iki saat önce aradığım numarayı tekrar tuşladım.
Telefon açıldı. "Rohat," dedim sakin bir ses tonuyla. "Ben geldim."
///////
2 saat önce
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sığınak
ChickLitSenden başka gidecek yerim yoktu ama sana gelecek cesaretim de yoktu. Yine de nereden kaçarsam kaçayım hep sana sığındım. ---- "Hep kaçmışsın," dedi kulağıma doğru. "Seni buna zorlamışlar belki de. Kaçmaya alışmışsın. Ama benden kaçmasan olur mu Def...