19

4K 302 163
                                    



"Ya Huysuz! Sen niye böyle yapıyorsun annecim? Oğlum bari ben işerken dip dibe olmayalım. Çıksana şu banyodan!"

Klozette otururken kapıya dikilmiş, gözlerini gözlerimden ayırmayan Huysuz'a gözlerimi devirdim. Bir hayvan ancak bu kadar sahibine yapışık olabilirdi. Bir saniye olsun yanımdan ayrılmıyordu ya böyle bir şey olabilir miydi?

Derya ablalarda kaldığım günün üzerinden iki gün geçmişti ve Bekir o günün sabahında yine göreve çıkmıştı. Garip bir şekilde Huysuz, Bekir evde olmadığında bana daha yapışık davranıyordu. Sanki, o da tıpkı benim gibi Bekir evde yokken daha çok korkuyor gibiydi. Bu yüzden onunla empati kurabiliyor, onu da anlıyordum ama bu tuvalete bile beraber gireceğimiz anlamına gelmiyordu!

Ellerimi yıkadıktan sonra Huysuz'u alıp biraz daha hoyratça sevdim, sonra da bir şeyler yemek için mutfağa geçtim. Sabah kahvaltı yapmayı Bekir gittikten sonra yine bırakmıştım ve duyarsa yine canıma okurdu.

Ama ben yemek hazırlayamadan çalan kapıyla tedirgin olup yavaş yavaş kapıya ilerledim. Kapıda dikilen bir asker görünce çatılı kaşlarımla usulca kapıyı açtım. "Buyrun?" dedim şaşırarak.

"Sizi sorguya almamız lazım. Zorluk çıkarmayın lütfen." diyince şaşkınlığım arttı.

"Eşimin haberi var mı?" diye sordum. "Savaş da söylememişti bana böyle bir şeyi."

"Daha fazla oyalanmayalım," diye umursamadı beni. "Üzerinize bir şey alın, çıkalım."

Bir anda telaşlandım. Bekir görevdeydi ve çıkmadan Savaş'ın yanından ayrılmamam için beni tembihlemişti. Şimdiyse apar topar beni götürmek isteyen askere ne diyeceğimi bilemiyordum.

"Ya ben, bi Savaş'a haber versem."

Asker sesli bir nefes verdi. "Daha fazla zorluk çıkarırsanız iyi olmayacak," dedi. "Askeriyede ararsınız kimi arayacaksanız."

Öyle söyleyince de korktuğum için başımı sallayıp kapıdan ceketimi aldım, başka da hiçbir şeyi alamadan apar topar çıktım evden. Beni hızlıca bir arabaya bindirdiler.

Kapıdan çıkarken miyavlayıp duran kedimi düşünüp iyice moralimi bozdum. Zaten Bekir evde yokken çok huysuzlanıyor, bana yapışık hale geliyordu, bir de şimdi evde yapayalnız kalmıştı.

Sonunda askeriyeye vardığımızda arabayı süren asker arabadan indi, benim kapımı açıp kolumdan tuttu ve seri adımlarla içeri yürümeye başladı. Kolumu iyice sıktığı için yüzümü buruşturup kendimi çekiştirdim. Şırnak'ta arabadayken Bekir'le uğradığımız saldırıda kurşunun sıyırdığı kolumu sıktığından acım büyüdü.

"Yavaş," diye mırıldandım. "Kaçmıyoruz ya. Bir de kelepçe takın isterseniz."

Asker ağzının içine bir şeyler mırıldanıp beni umursamadı ve çekiştirmeye devam etti. Bir sorgu odasının önüne geldiğimizde bende yine o iğrenç korku yükselmeye başladı ve ellerim titremeye başladı. Korkuyla bir nefes aldım.

"Ya," dedim yalvarır gibi. "Yılmaz komutanla görüşebilir miyim? Sorguya kim girecekse ben de onunla sorgu odasına gireyim."

"Ya hanımefendi, zorluk çıkarıp durmasana." diye azarladı beni. "Oldu, albayla da görüşmek ister misin? Akıllısı bizi bulmaz, delisi peşimizden ayrılmaz." Beni sorgu odasına tabiri caizse fırlattıktan sonra odadan çıktı ve kapıyı örttü.

Kapının önünde, yarı karanlık sorgu odasına bakarken nefesim daraldı. Aklımdan hiç çıkmayan ama son günlerde gittikçe azaldığı için dua ettiğim bütün anılar tek tek zihnime düşmeye başladı. Ellerimin titremesi görmezden gelebileceğim seviyede değildi. Sanki bu dar oda beni içine çekiyordu ve ilerledikçe geçmişe, geçmişte hapsedildiğim o küflü hücreye gidecekmişim gibi hissediyordum.

SığınakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin