25

4K 278 111
                                    


Lanet misafirlik sonunda bittiğinde hepimiz evlere dağılmıştık ve ben de rahat bir nefes almıştım. Huysuz, sanki Bekir'le anlaşmış gibi eve geldiğimden beri hiç odama girmemiş, başta kendini azıcık sevdirip sonra "Bu kadar yeter," der gibi beni patileyip salondaki yatağına uzanmıştı bile.

Bense Huysuz tarafından götüme tekme konduktan sonra odama geçip üzerimi değiştirdim. Sonra da yatağa geçmekten vazgeçip bir cesaretle odamdan çıktım. Mutfağa girdikten sonra yine masanın üzerine çıkmış, masadaki kurabiye kabını açmaya çalışan Huysuz'u hemen aşağı indirdim.

"Senin canın Bekir'den azar yemek istiyor galiba," diye homurdanıp onu mutfaktan çıkardım.

Huysuz gidince usulca arkamı dönüp mutfak canımdan gözüken geniş sırta baktım. Mutfak balkonunun korkuluğuna kollarını yaslamış, öne eğilmişti, sırtı gerilmiş, kolları iyice şişmiş duruyordu. Sigara içmesinden hoşlanmıyordum ama buna laf edecek kadar cesaretim de, yetkim de yoktu.

Omuzumu yasladığım buzdolabından çekip balkona doğru ilerledim. Kapıyı açtığım an gözleri bana döndü. Dışarıda hoş bir bahar havası esiyordu. Mayıs ayına girmiştik.

Dışarı çıktığım gibi hoş bir rüzgar saçlarımı omuzlarımdan geriye savurdu. Usulca tebessüm edip ev daha fazla soğumasın diye hemen balkonun kapısını örttüm.

Bekir, kollarını korkuluktan çekip "Gelme," diye mırıldandı. "Ayaklarına niye bir şey giymedin sen?"

Omuz silktim. Gitmek istemiyordum. Bugün, garip bir şekilde, sanki Bekir tamamıyla bana ait değilmiş gibi hissetmiştim. Aramızda sırlar vardı. Benim tuttuğum sırlar, onun açıklamadığı gerçekler... Böyle olunca, çok büyük bir yıkım gelecek, bütün gerçekleri suratımıza vuracak ve bizi yine iki ayrı kutba, ayrılığa sürükleyecek diye korkuyordum. İçimdeki bu kötü his hiç geçmeyecek gibiydi.

Bekir, elindeki sigarayı küllüğe bırakıp yanıma yaklaştı. Belimden tutup beni hızla kaldırdı, ayağımın yerle olan temasını kesti. Korkuyla omuzlarına tutundum. "Ay Bekir," diye sızlandım. "Düşeceğiz şimdi."

"Hah," diyip beni biraz daha kaldırdı. Ben de kollarımı tamamen boynuna sardım. "Şöyle iyice sar bakayım kocanı."

Korkum arasından gülerken arkasını dönüp köşedeki sandalyeye oturdu, benim de bacaklarımı ona sarmamı sağlayıp kucağına oturttu hemen. Kafamı boynuna gömüp derin nefesler aldım. Bir süre ikimiz de öyle kaldık. Sigarası küllükte kendi kendine biterken diğer elini de belime sardı.

"Huysuz sürekli mutfak masasına çıkıyor." dedim kısık bir sesle. Konuşacak başka konularımız vardı belki ama kendimi hazır hissetmiyordum. Ertelemek de istemiyordum. Sadece ve sadece Bekir beni sarsın, sevsin ve saatlerce kokusunu soluyayım istiyordum. İçimde çok kötü bir his vardı.

"Biliyorum." dedi. "Yemek yediğimiz yere çıkmasından hiç hoşlanmıyorum."

"Bu sabah, eve döndükten sonra bacağımı ayakkabılığa çarptım. Çok acıdı."

Sesimin ağlayacak gibi çıkmasını garipsedi. Sırtını dikleştirip elini boynuma attı, yüzümü kaldırmak istedi ama izin vermedim. Daha da çok sokuldum boynuna.

"Çok mu acıdı yavrum?" diye sordu. Sonra boynumdaki eli hemen sol bacağıma gitti. "Hangi bacağını çarptın?"

"Tam orayı," dedim. Eli bacağımda gezinmeyi bıraktı. Tarif ettiğim bölgeyi okşadı hemen usulca.

"İçeri geçince bakayım. Morarmıştır belki. Niye dikkat etmiyorsun güzelim ya? Niye hemen söylemedin? Krem sürerdik."

"Bekir, ben Pelin'i hiç sevmedim." Konunun değişme hızı beni de şaşırttı ama sanki Bekir'le konuşmuyor gibiydim. Kafamda bazı düşünceler dönüyordu. Kafam patlayacak gibi hissediyordum artık düşünmekten. Hepsini tek tek ona dökmek, beni teselli edişini duymak istiyordum.

SığınakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin