Arthur alnını ön kapıya dayadı. Isınmış teninde serin ahşabın verdiği hissin tadını çıkarıyordu. gece on iki buçuk civarında Newcast stüdyosundan çekildikten sonra Leon'a verdiği emirden pişmanlık duymaya başlamıştı; Genelkurmay Başkanı'nun arabadan atlayıp Kral Yolu'nda Waitrose'e koşup bir şişe viskiyle geri dönmesini içeren bir emirdi.
Leon bir damlasına bile dokunmamıştı ama yine de Arthur kendini suçlama ve artan dehşet içinde debelenirken, Geoffrey onları şehirde daireler çizerek gezdirirken şişenin içindekiler hızla kaybolmaya başlamıştı. Sonunda Arthur, Kensington'a götürülme emrini vermişti ve şimdi sabah ikide buradaydı, gecenin bu saatinde çalmaması gerektiğini bildiği kapı ziline uzanıyordu. Ya da sabahtı. Her neydiyse artık.
Zil çaldıktan bir saniye sonra kapının açılması, Leon'un içeridekileri yaklaşan ziyaretçi konusunda uyarmak için öncede aramış olabileceğini düşündürüyordu.
"Hey, hey," Lance, Arthur'un açık kapıdan önce yüzünü göstermesini engellemek için uzandığında homurdandı. "Sakin ol Arthur."
Arthur Lance'in ne zamandan beri bir ikizi olduğunu merak ediyordu. Gözlerini kırpıştırdı ve ikiz ortadan kayboldu. Lance'in sihirli bir ikizi mi vardı?
"Arthur?" Gwen endişeyle sordu.
Arthur, büyü ve hayali kardeşler gibi aptalca aptalca düşüncelerden kurtulmak için başını salladı. "Beni katletti. Canlı yayında."
"Ne?" Gwen kaşlarını çattı. "Dediğinden tek kelime bile anlamadım."
Arthur, Gwen'in onu neden düzgün duymadığını anlayamayarak tekrarladı. O kadar çok şey söyledi ama kaşlarını çatmayı bırakmadı.
"Lance, onu boş odaya götürmemiz lazım." Gwen Arthur'a doğru başını salladı. "Tanrım, Arthur, içki fabrikasında yüzmeye mi gittin?"
İçk-" Dili iş birliği yapmayı reddederken Arthur kaşlarını çattı. "İçk-kifab-fabri-kası mı?"
Gwen gözlerini kırpıştırdı. "Bir kez daha düşününce onu kanepeye götürelim."
Arthur, giriş holünden Gwen ile Lance'in evinin arka tarafındaki oturma odasına zorla götürülmenin rezilliğini kabul etti; sırf Lance onu bırakırsa yere düşeceğinden biraz endişe duyduğu içindi.
Bu teori, Lance'in onu hafifçe bekleyen kanepeye doğru itmesiyle ve Arthur'un yüzüstü düşmesiyle doğrulandı; yanağı yastıklara çarpmadan önce kollarının düşüşünü durdurma şansı sıfırdı.
"Kova." Gwen'in yukarıda bir yerden bu sözleri söylediğini duyduğunu sandı. Sonra "Ve bir bardak su."
Nazik parmaklar saçlarının arasından geçti ve Arthur bu his karşısında mutlu bir şekilde mırıldandı. Burada güvendeydi. Merlin ve onun kötü sözleri onu buraya getiremezdi; onu aptal gibi gösteremezdi; babasını bir kez daha yüzüstü bırakmış gibi hissetmesini sağlayamazdı.
"Sadece uyu, tatlım." Gwen'in sesi onu rahatlattı. "Sabah her şey daha parlak görünecek."
Arthur bir kez burnunu çekti ve ışık gibi söndü.
*18.12.2023*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Snapshots /Merthur
Fanfiction*Çeviridir. *Tamamlandı *** Aralarında her zaman heyecan olacaktı ama tartışmakla flört etme arasında ince bir çizgi vardır. (Ya da Arthur Pendragon'un kesinlikle Hugh Grant olmadığının hikayesi.)