Üçüncü bir personel daha ona NHS finansmanı hakkında soru sormaya çalıştıktan sonra Arthur, kılık değiştirmesi gerektiğini düşünmeye başladı. Böyle bir yerde ortaya çıkmanın ne kadar korkunç bir fikir olduğunun farkındaydı ama sanki onu hastanenin koridorlarında taşırken ayakları da kendi aklını kullanıyormuş gibi görünüyordu. Hastanelerden nefret ediyordu -her zaman nefret etmişti- ve binanın derinliklerine doğru attığı her adımda, yersiz düzeyde bir kaygının damarlarında dolaşmaya başladığını hissedebiliyordu.
Sonunda bir perde açıldı ve Merlin Emrys'in acıklı görünüşlü bir versiyonu, görünürde büyücü ve olağanüstü bir yazar, yatağın kenarında oturuyordu. Yanındaki parlak tepe yıldızlı Noel ağacıyla tam bir tezat oluştururken daha da acıklı görünüyordu.
"Arthur!" Merlin şaşkınlıkla ciyakladı, arından hareket tüm vücudunu sarsarken yüzünü buruşturdu.
Arthur uzun süre ona baktı; gözleri, yeni oluşmaya başlayan morarmış gözden yarık dudağa, harap olmuş takım elbiseye doğru taradı ve en sonunda göğsüne yakın tutulan bileğe indi.
"O kadar da kötü değil," dedi Merlin yumuşak bir sesle.
Arthur'un gözleri şaşkınlıkla irileştikten sonra arkasını döndü ve çeşitli personelin ve diğer hastaların meraklı bakışlarından saklanmak için bölmenin perdelerini kapattı. Öfke seviyesinin dramatik bir şekilde arttığını hissediyordu.
"Arthur, ne yapıyorsun?"
Arthur hızla arkasını döndü ve bunu yaparken ceketi dramatik bir şekilde dalgalandı. "Hayır, soruları cevaplaması gereken sensin, ben değilim."
Merlin daha da kamburlaştı, omuzlarını aşağıya doğru kıvırdı ve Arthur'un ilk geldiği zamana göre daha da küçülmüş görünüyordu. "Tamam."
Bu Arthur'u daha da sinirlendirdi. Babasının onu uyardığı güç gösterisi neredeydi? Bu, bir gazetecinin bu yaralı gölgesi dünyanın karşı karşıya olduğu en büyük tehdit miydi? "Sen nesin?"
Merlin yukarıya baktı, yavaşça yutkundu ve siktir, tek gözü şişmiş ve kapalı olmasına rağmen bakışlarının yoğunluğuyla Arthur'u suskun kılma yeteneğine hala sahipti. "Ben bir büyücüyüm." Omuz silkti ve bunu yapmanın ona acı verdiği açıktı. "Nedenini ve nasılını bilmiyorum. Doğduğumdan beri böyleyim."
"Büyü diye bir şey yoktur," elindeki her kanıt aksini gösterse de Arthur cevap verdi.
Merlin hafifçe gülümsedi ve tekrar yüzünü buruşturdu. "Artık en sadık seçmenleriniz bile bunun doğru olmadığını düşündüğünü söyleyebilir."
"Saldırıya uğradığında neden karışıl vermedin?" Arthur kollarını savunmacı bir tavırla kavuşturarak sordu. "Bir adamı düşünceyle öldüremez misin?"
Merlin dehşete düşmüş görünüyordu ve Arthur'u dehşete düşürecek şekilde dikkatlice ayağa kalktı. "Arthur," dedi yavaşça diğer adama doğru topallayarak yürürken," Asla birine zarar vermek için büyü kullanmam."
Arthur yutkundu, Merlin'den uzaklaşma isteği ile onu tekrar yerine oturtma isteği arasında kalmıştı. "Yani sana bunu yapmalarına izin mi verdin?"
"Umurunda olduğunu bilmiyordum."
Arthur, Merlin'in ortamı yumuşatmaya çalıştığını biliyordu ama yorumu onu daha da sinirlendirmekten başka bir işe yaramamıştı.
"Elbette umurumda!" Arthur bağırırcasına söyledi.
Arthur'un öfkesi karşısında geri adım atan kişi Merlin oldu.
"Siktir." Arthur elini saçlarının arasından geçirdi. "Neden burada olduğumu bile bilmiyorum." Aslında gerçek bu değildi. Arthur buradaydı çünkü Merlin'in partiden erken ayrılmasının kendi hatası olduğunu biliyordu; daha sonra gitseydi belki bu işe bulaşmazdı. Ama daha da önemlisi Arthur'a Merlin'in iyi olduğundan emin olması gerektiğini söyleyen bir şey vardı.
Merlin kendini tekrar yatağa bırakırken acıyla çatlamış dudağını ısırdı. "Teşekkür ederim," dedi sessizce, yer karolarına bakarak.
Arthur hayatında hiç bu kadar garip hissetmemişti ve bu yüzden her zamanki savunama mekanizmasına başvurdu. "Bileğinin sorunu ne?" diye bağırdı ve Merlin'in yanındaki sandalyeye oturmak için uzun adımlarla ilerledi.
"Kırık olduğunu düşünüyorlar," diye yanıtladı Merlin, hala Arthur'un gözlerine bakmadan.
"Düşünüyorlar mı?" Arthur aniden ayağa kalktı. "Röntgen çekmediler mi? Neden burada sorunu çözen biri yok? Bir atelin olmalı! Neden yok-"
"Arthur!" Merlin'in sesi bütün akşam olduğundan daha istikrarlıydı. Aynı zamanda oldukça tanıdık bir şekilde sinirlenmiş gibi görünüyordu ama bu ne burada ne de oradaydı.
Arthur volta atmayı bıraktı ve şaşkınlıkla diğer adama baktı.
Merlin, Arthur'un yakın zamanda boşalttığı sandalyeye anlamlı bir şekilde baktı. "Neredeyse Noel geldi ve buradaki herkes zaten meşgul. Fırsat buldukça bana yardım edecekler. O yüzden gevezelik etmeyi bırak, çeneni kapat ve otur."
Arthur ağzı açık kaldı. "Affınıza sığınırım?" Ellerini belinin iki yanına koydu, bunun Morgana'ya çok benzediğini fark etti, arından kollarını havaya kaldırdı. "İyi olduğundan emin olmak için Londra'ya kadar geldim, biraz minnettarlığın boşa gitmeyeceğini düşünüyorum."
Şaşkınlık duyma sırası Merlin'deydi. Arthur'a öldürücü bir bakış attı (morarmış yüzü yüzünden biraz mahvolmuştu). "Minnettarlık mi? Zaten teşekkür ettim, seni kahrolası büyük aptal. Daha fazla ne istiyorsun?"
"Pekala, işte bu!" Arthur atkısını sıktı. "Ayırılıyorum. Konu dana gelince denemenin bile bir anlamı yok, değil mi?" Perdeyi açıp A ve E'nin hareketli bölgesine doğru ilerledi.
Arthur geri dönme hatasını yaptığında neredeyse çıkışa ulaşmıştı. Merlin'in odasının perdesi hala açıktı ve yataktaki kambur figür hareket etmiyordu. Etrafında festival sezonunun unsurları vardı her fırsatta acıyı ve rahatsızlığı görebilse de Arthur, etrafı arkadaşları ve ailesiyle çevrili insanları görebiliyordu. (Ve birisinin iyi olduğundan emin olmak için bekleyen tamamen yabacılar). Tanrım, o çok büyük bir aptaldı, değil mi?
Arthur içini çekti ve körelmiş şövalyelik duygusu devreye girerken birkaç seçişmiş kelime mırıldandı. Ellerini yumruk yapıp geldiği yöne doğru ilerledi.
Perdeler biraz kapandığından Merlin başını kaldırdı ve Arthur, Merlin'i daha önce hiç bu kadar şaşırmış görmediği için memnun oldu.
"Pekala," dedi Arthur kendini beğenmiş bir şekilde yerine tekrar otururken. "Görünüşe göre bir süre daha burada olacağız, bu yüzden Lance buraya gelmeden önce bilmediğim her şeyi anlatmaya başlamanı öneririm."
Merlin biraz dehşete düşmüş görünüyordu ve sanki 'Ama yaralıyım!' der gibi bileğine baktı.
Arthur, "Bu aklını başından alacak," diye yanıtladı. Ve benim bunu babama söylemememin ne anlama geldiğini ekledi sessizce- Merlin'in bunu duymasına gerek yoktu.
*27.12.2023*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Snapshots /Merthur
Fanfiction*Çeviridir. *Tamamlandı *** Aralarında her zaman heyecan olacaktı ama tartışmakla flört etme arasında ince bir çizgi vardır. (Ya da Arthur Pendragon'un kesinlikle Hugh Grant olmadığının hikayesi.)