"Aman tanrım, öldür beni." Arthur ertesi sabah gün ışığı gözlerine hücum ederken sızlandı.
"Basına çıkan haberlerle uğraşmamayı tercih ederim." Gwen karşı koltuktan ona sırıttı. Bir saniye sonra ifadesi yumuşayarak sempatiye dönüştü. "Nasıl hissediyorsun?"
Arthur kendini kanepede doğrulturken acele etmedi. Midesinin ve kafasının anında isyan etmesinden korktuğu için çok hızlı hareket etmemeye dikkat etti. "Sanki bir içki fabrikasına yüzmeye gitmişim gibi. " Durdu. "Bunu zaten söylemiş miydim?"
Gwen hafifçe güldü. "Eh, en azından İngilizce dilini yeniden kavramış gibi görünüyorsun."
Arthur kaşlarını çattı. "Ne?"
Gwen yüzünü buruşturdu. "Arthur, buraya geldiğinde söylediğin tek bir kelimeyi bile anlamadık. Ne kadar viski içmek zorunda kaldın?"
Arthur ellerini yüzünde gezdirdi ve omurgasını diken diken eden o ezici utanç duygusundan kurtulmak için yanaklarını hafifçe çimdikledi. "Siktir." Ardından içki içmeye neyin sebep olduğunu hatırladı. Tehlikeli bir şekilde sallanarak kanepeden fırladı.
Gwen onun kolunu yakalamak için sandalyeden fırladı. "Arthur!" Düşmeden otur!"
"Hasiktir, siktir, siktir, siktir!" Arthur saçlarını çekti. "Merlin."
Gwen yatıştırıcı bir tavırla, "O kadar da kötü değildi," dedi. Ancak kolundaki tutuş çelik gibi sıklaştı. "Otur, Arthur."
Arthur sıkıntılı sesler çıkartarak oturdu. "O kadar da kötü değil mi? Gwen, sanki bir katliam gibiydi. İfade ettiğim her nokta iki saniye içinde incelenip çürütüldü. Bunu nasıl yapıyor?"
"Dürüst olmak gerekirse, Arthur," Gwen koltuğa geri çekilmeden önce cesaret verici bir şekilde kolunu okşadı. "Mükemmel bir tartışmaydı. Merlin'in çoğu konuda üstünlüğü vardı."
"Ben başbakanım lan." Arthur başını eğip kollarını dizlerinin arasına düşürdü. "Benim üstün olmam gerekiyor."
"Biliyorum," diye cıvıldadı Gwen. "Biliyorum. Ama Merlin oldukça zeki."
Arthur'un başı kalktı ve Gwen'in gözleri irileşti.
"Senin de zeki olmadığından değil!" Gwen ellerini kaldırdı. "Demek istediğim, sen zekisin... ve ben... ah kahretsin." Vazgeçti ve eliyle ağzını kapattı.
Arthur sonunda, "O kahrolası büyük mavi gözleriyle bana baktı," dedi. "Bir şey söylememi bekliyordu. Yapabildiğim tek şey işe yaramaz bir yığın gibi orada oturmaktı."
Gwen dudağını ısırarak başını salladı, "Evet, bunu insanlara yapıyor."
"Bu kadar ciddi görünen biriyle nasıl tartışabilirim?" Arthur belli belirsiz ellerini salladı. "Siyahın beyaz olduğunu açıklayabilirdi ve iddiası son derecede mantıklı olurdu. Tanrım, bu adam başbakan olmadı; dakikalar içinde dünyanın en güçlü ülkesi oluruz."
Arthur, Gwen ve Lance'ın halısına bakarken içini çekti. "Gwen beni uyarmalıydın." Arkadaşına baktı. "Kim olduğu hakkında. En azından o zaman partinizde kendimi bu kadar aptal yerine koymamaya çalışabilirdim."
"Arthur," Gwen başını salladı. "Bunun bir fark yaratacağını sanmıyorum. Her zaman ikinizin heyecan verici olacağınızı düşünmüştüm..." Omuz silkti. "Sanırım bu konuda haklıydım ama birbiriniz üzerinde daha olumlu bir etki yaratabileceğinizi düşündüm."
Arthur'un gözleri büyüdü. "Heyecan verici mi?" Arından daraldı. "Gwen, yine çöpçatanlık mı oynamaya çalışıyordun?"
"Hayır." Gwen'in reddi acınasıydı.
Arthur tekrar içini çekti. Bu sorgulama hattını daha fazla sürdürmekten hoşlanmıyordu. "Saat kaç?"
"Henüz dokuz civarı," diye yanıtladı Gwen. "Lance, erkek erkeğe sohbet etmeye ihtiyacın olursa diye, ayrılmak zorunda kalmadan önce elinden geldiğince bekledi. Ama seni uyandırmak istemedik."
"Senden ne haber?" Arthur kendini daha korkunç hissetti. "Süper binalar tasarlamak için çalışman gerekiyor herhalde?"
Gwen yavaşça gülümsedi. "Bir ofisie ortak olmanın faydası bu," diye yanıtladı. "Gerçekten ihtiyacım olursa bir sabah izin alabilirim."
"Ama ben yapamam," Arthur yavaşça başını salladı. "Leon'u aramam lazım. Sanırım bir toplantıyı kaçırdım."
Gwen, "Her şey yolunda," diye yanıtladı. "Leon geldi ve gitti. Sekiz buçuktaki randevunu bu öğleden sonraya aldı ve saat ondaki randevunu iptal etti."
Arthur gözlerini kapattı. "Hiçbirinizi hak etmiyorum."
"Evet, hak ediyorsun," diye yanıtladı Gwen ve Arthur ona dönüp baktığında gülümsüyordu.
Yavaşça ayağa kalkarak, "Sanırım dünyayla yüzleşmeliyim," dedi. "Gazetelerin şimdiden çok eğlendiğinden eminim."
"Sana söz veriyorum düşündüğün kadar kötü değildi." Gwen başını salladı. "Birlikte iyiydiniz"
Arthur tek kaşını kaldırdı.
"Dürüst olmak gerekirse."
"Hmm," diye yanıtladı Arthur.
"İnkar edilemez bir kimya," diye yanıtladı Gwen, hafifi bir sırıtışla kollarını kavuşturarak.
Arthur dehşete düşmüş görünüyordu. "Gwen!" İddiasını daha da arttıracaktı ama telefonunun bip sesi onu şaşırttı. Düşük pil uyarısını fark ettiğinde yüzünü buruşturarak cebinden çıkardı.
"Ne?" Gwen, Arthur inlerken endişeyle sordu.
"Morgana."
"Yani?" Gwen güldü. "Bu sabah kendisi için ne söyleyecek?"
Arthur mesajı açtı, midesi endişeyle guruldadı.
Gönderen: Morgana 8 Mart 2013 09:04
Eğer bu sabah hala koyu saçlı bir dahinin huzurunda değilsen, çok yanlış bir şey yapıyorsun demektir ve senin için hiçbir umut yoktur.
Arthur kaşlarını çattı ve Gwen mesajı onun omzunun üzerinde gülerek okudu.
"Sanırım bu düşüncemde yalnız değilim," diyerek güldü, Arthur'u kolundan dürterek. "Şimdi üzülmeyi bırak da gel, bir fincan çay iç. Ah, mükemmel yüzünün her tarafına makyaj bulaşmışken basını selamlamamalısın."
*19.12.2023*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Snapshots /Merthur
Fanfiction*Çeviridir. *Tamamlandı *** Aralarında her zaman heyecan olacaktı ama tartışmakla flört etme arasında ince bir çizgi vardır. (Ya da Arthur Pendragon'un kesinlikle Hugh Grant olmadığının hikayesi.)