Arthur, başını tekrar duvara yaslarken, "Gwen seni almaya gelmeden önce eve git." dedi yorgun bir şekilde içini çekerek.
Lance genişçe esneyerek, "Alçı işlerini bitirene kadar bekleyeceğim," diye yanıtladı. "Kalmana gerek yoktu, Arthur."
"Elbette gerek vardı." diye yanıtladı Arthur. "Partiden erken ayrılması benim hatamdı." Ah, bu da sabahın kim bilir kaçı için fazla dürüsttü.
"Arthur...." Lance sözünü kesti. "Bu senin hatan değildi."
Arthur itiraz etmek istedi; Lance'e bunun elbette kendi hatası olduğunu söylemeyi, ama onun yerine "Babam biliyor," dedi.
"Neyi biliyor?"
Arthur gözlerini açtı ve Lance'in "Sihri." diye ekleyince verdiği tepkiyi görebilecek kadar yüzünü eğdi.
Lance derin bir nefes aldı. "Nasıl? Bilemez... Ama Merlin-"
Arthur elini kaldırdı. "Dur. Merlin hakkında hiçbir şey söylemeyeceğim. Nedenini tanrı biliyor ama ben bilmiyorum."
Lance hemen tekrar rahatladı ve Arthur, sözüne güvenilmesinden memnun oldu.
"Ne yapmam gerekiyor, Lance?" diye sordu Arthur. "Ve daha da önemlisi, burada hala ne işim var? Hastanelerden nefret ediyorum."
Lance arkadaşının koluna kısaca hafifçe vurdu. "Biliyorum. Gwen bana söyledi. Kendini o kadar kötü hissetti ki ilk başta bunu sana söylemek için aradı -böyle bir yerde olmanın sana şeyi hatırlatacağını biliyor-" Belli bir noktayı aştığını düşünerek konuşmasını durdurdu.
"Annemi," diye bitirdi Arthur yavaşça. İstemsizce boğazına gelen yumruyu yuttu. Annesi öldüğünde ve onu kızgın kız kardeşiyle ve bir daha asla eskisi gibi olmayan babasıyla bıraktığında henüz bir çocuktu ama annesinin hareketsiz bedeni son kez uzaklaşırken hastane koridorlarında kalan antiseptiğin kokusunu hala alabiliyordu.
"Arthur, öyle demek istemedim."
"Sorun değil." Arthur dudağının bir köşesini kaldırmayı başardı. "Lütfen evine, o harika karının yanına git ve onun iyi olduğundan emin ol. Merlin'i eve götüreceğim. Söz veriyorum."
Lance tartışmaya hazır görünüyordu ama Arthur'un bir başka kesin bakışı Lance'ın da onunla aynı fikirde olmasını sağladı. "Teşekkür ederim dostum, sen iyi bir adamsın." Ayağa kalktı ve bunu derken Arthur'un elini sıktı.
Arthur hafifçe başını salladı. "Bu tartışılır. Şimdi git, kendimi bu kadar yardım sever hissetmeyi bırakıp seni dünyanın en işe yaramaz büyücüsünü evine götürmeye zorlamadan önce." Bu sözlerin onu beklediğinin yarısı kadar bile şaşırtmadığını fark ettiğinde kaşlarını çattı.
Lance da Arthur'un hissettiği kadar kararsız görünüyordu. "Seni sabah arayacağız." Saatine baktı ve yüzünü buruşturdu. "Yani, sabahın ilerleyen saatlerinde."
Arthur homurdandı ve gözlerini kapattı. Onları bir dakika dinlendirmenin bir zararı olmazdı sonuçta.
*28.12.2023*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Snapshots /Merthur
Fanfiction*Çeviridir. *Tamamlandı *** Aralarında her zaman heyecan olacaktı ama tartışmakla flört etme arasında ince bir çizgi vardır. (Ya da Arthur Pendragon'un kesinlikle Hugh Grant olmadığının hikayesi.)