Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın. İyi okumalar! 🔮💜
Şimdi arkadaşlar bu bölümde Siena ve Kaiden'a veda ediyoruz. Fakat ben bir ya da iki epilog bölümüyle daha eseri uzatacağım. Şimdi her eserimin sonunda olduğu gibi burada da soruyorum. Eserde tam yanıtını alamadığınız, havada kalan bir konu varsa ben bunu epilog bölümlerinde yanıtlayayım.
Daha nice eserlerde beraber olacağız. İlerleyen günlerde yeni kurgumu da yayınlayacağım. Yanlış Sular isimli kitabımı ise düzenleyerek final bölümüne kavuşturacağım. Aksiyon sevenlerdenseniz Yanlış Sular'a da bakmayı ihmal etmeyin.
Sizi çok seviyorum 💜💜💜
55.Bölüm
Sıcak... Her şey olabildiğince sıcaktı. Gözlerime yansıyarak, bütün alanı işgal eden güneş yüzünden bir süre cildimde acıtan yanıklarla dolanacak, esen rüzgara tutunan kumlar yüzünden gözlerim büyük ihtimal iltihap toplayacaktı. Uzandığım alanda kıpırdamadan yatmaya devam edersem de ölüm kısa sürede kapımı çalacaktı.
Evet, bir hapishaneden kaçtığımdan bu yana yorgun bir şekilde bir çölün ortasında yatıyordum. Kaçtığım saat gece olduğu için gözümün önünü çok görememiş, zincirlerinden kurtulan bir cadı olarak baygınlıktan yere serilmiştim.
Yattığım yerden saatlerdir kendime gelebilmek için uzanıyordum ama zincir büyüsünün en kötü yan etkisi olan halsizlikle savaşmak ağır geliyordu.
Üstelik çölde uzanmak, bana bir zamanlar unuttuğum bir anı kırıntısını veya rüyayı da hatırlatıyordu. Ancak tam olarak ne olduğunu çıkaramıyordum. Sanki daha öncesinde de bir çölde bulunmuştum ama doğduğum ve yaşadığım onca yeri düşünürsek buna benzer hiçbir anıya sahip olmamıştım.
Muhtemelen bir rüya idi. Hani onca macera yaşadığınız, bir sürü olayla cebelleştiğiniz rüyalar olurdu. En sonunda uyandığınızda ise aklınızda kalan bölük pörçük manasız resimler olur ve o bölük pörçük resimler bile zamanla zihninizden silinip giderdi. İşte tam da o anda böyle bir resim gördüğümü düşünüyordum.
Kuruyan dudaklarımı yalamaya çalışarak, çevreme dikkatle bakınmaya başlamıştım. Çapaklarla kaplanan gözlerimden dolayı bunu yapmak epey güçtü.
Dün neler olduğunu anımsamaya çalışırken, boğazımdan soluk bir iniltinin çıkmasına engel olamadım.
Rol yeteneğimle, ara sıra beni kontrol eden periyi kafese girmeye ikna edebilmiştim. Bunun için üç saatten fazla süre yerde yatarak inleme taklidi çıkarmış, ardından çirkef perinin inanmayan gözleriyle karşı karşıya gelmiştim.
Ki amacım periyi inandırmakta değildi. Tüm uğraşlarım, sadece bir anlığına onun kafese girmesini sağlamak, ardından tehdit ederek onu yukarıdaki sembolü sildirmeye uğraşmaktı.
İşin aslı tehdit kısmında, beni bir büyüyle geriye savuracağını, olmadı en kötü ihtimal avucumun içinden kaçıp gidebileceğini varsayarken zihnimden gelen bir iç güdüyle onu bunu yapmaya ikna edebilmiştim. Hem de bizi heykel gözleriyle izleyen muhafızların karşısında...
Muhafızlar peri yukarıya havalanır, havalanmaz tepki verebilmeyi akıl edebilmişti. Kafesin içine girerek periyi oradan çıkarmaya çalışmışlardı ama nafileydi. Birkaç dakika içerisinde peri sembolü silmiş, ben özgür kalarak etrafımın bir balon gibi patlayarak un ufak olmasını seyretmiştim.
O yer tam olarak neresiydi emin değildim. Ama her şey yok olduktan sonra tek başıma toprağa baygın düşmem, orayı bir daha bulamayacağıma bir işaret etti. Sanki her şey anında sırra kadem basmış, o yer aklımın bana oynadığı bir çeşit rüya gibi gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Büyüler Kraliçesi (Bitti)
FantasiaUnutulmuş bir diyardan yazılan masallarla büyümüştüm. Tanrıların lanetlediği, uğursuz kimselerin kol gezdiği o yer aslında benim evimdi. Ancak yalnız olmadığımı da biliyordum. Aldığım her nefeste, gördüğüm her yerde sadece onunla olacaktım.