Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın. İyi okumalar 🔮💜
4.Bölüm
1 Hafta Sonra
Pazar yerinin uğultusu, her zamanki gibi kulakları dolduruyor; pazarcılar ürünlerini satmak için hep bir ağızdan bağırıyordu. Kimi yeni gelen kumaşlarını tanıtabilmek için yarışıyor, kimi meyve sebzelerin tazeliğinden dem vuruyordu.
Koluma taktığım hasır sepetle beraber alışveriş listesini kontrol ederken, bir yandan önden hızlıca ilerleyen büyükanneme yetişmeye çalışıyordum. Üzerimde kestane rengi ince bir gömlek, altında siyah pantolonum yer alıyordu.
Kırmızı tentelerin altında kurulmuş tezgahları bir bir geçerken, büyükannem bir yandan yiyeceklerin tazeliğini inceliyor; öbür yandan onlarla pazarlık ediyordu.
"Baharat almalıyız, büyükanne. Restoranda neredeyse hepsi bitti."
"Biliyorum. Betty tuzun bile kalmadığını söylemişti."
Başımı salladığımda bir haftadır olduğu gibi yine büyükannemi inceliyordum. Lanet olası Gölge Diyarı Bekçisi Kaiden'ın sözlerinden sonra, her bir aile bireyime şüpheyle bakar olmuştum.
Onları her yerde takip ediyor, davranışlarında değişik şeyler var mı anlamaya çalışıyordum. Eğer böyle bir yetenek genetiğimde varsa hangi aile bireyimde olduğunu mutlaka öğrenmeliydim.
Yutkunarak, "Büyükanne?" diye mırıldandım. "Siz büyükbabamla nasıl tanıştınız?"
Büyükannem sorumun garipliği karşısında yüzünü buruştururken manav tezgahından domatesler seçmeye çalışıyordu. "Bu soru da nereden çıktı böyle?"
Omuz silktim. Olabildiğince normal görünmeye çalışıyordum. "Merak ediyorum."
"Başkentte aşçılık eğitimi aldıktan sonra döndüğü sıralarda tanıştık." diye mırıldandı. "Otuzlu yaşlarındaydı ve oldukça yakışıklı bir beyefendiydi. Restoran açtığı sıralarda babam yemeğini sık sık orada yerdi. Annem yeni ölmüştü ve evde yemek yapmak babamla bana annemi hatırlatıyordu. İşte o sıralarda büyükbaban Jacop Rowen ile tanıştım. Birkaç ay sonra da evlenme kararı aldık."
"Güzel bir hikayeye benziyor."
Büyükannem aldığı domatesleri kendi sepetine bırakırken ücretini vermek için adamın eline kuruşluklar bıraktım.
Başka bir tezgaha geçtiğimizde sorularım henüz bitmemişti. "Peki büyükbabamda garip şeyler var mıydı?"
"Nasıl garip şeyler?"
"Yemekleri güzeldi diyorsun. Tatları değişik miydi?"
Büyükannem sorumu tuhaf bulmuş olacak ki, "Siena sen iyi misin, yavrum? Bu sorularda neyin nesi?" diye sordu. "Büyükbabanın iyi tarifleri vardı. Bunun yanı sıra saraydan eğitim almıştı. Küçümsenecek bilgilerle donatılmamıştı. Elbette buradaki herkesten iyiydi."
"Bilmiyorum. Bu aralar kafam fazla karışık."
"Eğer sorun bu ara tarifleri tutturamamansa sorun yok, küçük çöreğim. Herkes bazı şeyleri yapamadığı bir dönemden geçer. Bazen stres altında kalırız, yorgun oluruz. Senin de yorulduğuna eminim. Neredeyse beş yıldır bizimle restoranda çalışıyorsun."
Suratımı astığımda nedeninin ne olduğunu gayet iyi biliyordum. Bileklerime takılı iki bilezik yüzünden tariflerim tutmuyor, eskisi kadar lezzetli şeyler pişiremiyordum. Her yaptığım şey aynıydı fakat tatları aynı değildi.
"Dinlenirsen her şeyin yoluna gireceğini düşünüyorum. Belki bir hafta restorana dahi uğramamalısın."
"Neler diyorsun, büyükanne? Sizi yalnız bırakamam."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Büyüler Kraliçesi (Bitti)
FantastikUnutulmuş bir diyardan yazılan masallarla büyümüştüm. Tanrıların lanetlediği, uğursuz kimselerin kol gezdiği o yer aslında benim evimdi. Ancak yalnız olmadığımı da biliyordum. Aldığım her nefeste, gördüğüm her yerde sadece onunla olacaktım.