Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın. İyi okumalar! 🔮💜
Evet, arkadaşlar... Sizi dinledim ve Büyüler Kraliçesini iki kitap haline getirmeye karar verdim. Büyüler Kraliçesi'nin ikinci final partını okurken lütfen beğenmeyi ve yorum yapmayı es geçmeyin.
Serinin ikinci kitabını büyük ihtimal haftaya paylaşmaya başlayacağım. Söz verdiğim gibi Yanlış Sular'ı düzenlemeye koyuldum. Takipçisi olanlar Yanlış Sular isimli eserimi de es geçmesin. Büyüler Kraliçesinin diğer kitabını okumak için takipte kalmayı unutmayalım. Şimdilik görüşmek üzere...
56.Bölüm
Daha önce Nicoletta ile kamp alanında kaybolarak, ormanın kuytu köşelerinde keşfettiğimiz mağara alanında, bu kez bizimle savaşmak için ortaya çıkmış olan dostlarımız bekliyordu. Gözlerinde büyük bir cesaret, duruşlarında aynı oranda kararlılık vardı.
Çevreme bakındığımda ağzımdan, "Kaiden!" lafı çıkmasına engel olamadım. "S-Sen..." diye mırıldandım. "Burada olacağımı nasıl biliyordun?
Dışarıdan gelen seslerin gittikçe daha fazla arttığını, o anda görmezden geldim. Bedenim yaprak gibi titrerken yorgunluktan bayılmak üzereydim.
Kaiden ise daha önce görmediğim kadar vahşi bakışlara sahipti. "Seni yeniden hissedebiliyorum." dediğinde göğsümdeki tanıdık sıcaklığı okşamak için elimi kalbimin üzerine bıraktım. Nasıl fark etmemiştim bilmiyordum ama sahiden onunla olan bağın yerine geri gelmişti.
"Merak etme!" dediğinde bir elim hala kalbimin üzerindeydi ve gözlerimi kapatmış vaziyetteydim. "Yorgunluğunu dindirecek vaktin olacak. Düşmanlarımızın bizi görmemesi için bu alanı görünmez bariyerlerle gizledim."
Cevaplanmayan bir dolu sorun olduğunu o anda anladım. Beni kaçırmak için pusu kuranların arasında Jay'in sesini işitmiş, ama uyandığımda beyazlıklarla dolu bir kafeste esir düşmüş bir vaziyette kalmıştım. Olanları düşünecek vaktim, kaçmakla meşgul olduğum için fazla olmamıştı.
Başımı belli belirsiz sallayarak, Kaiden'ın peşinden sarayın arasına açılmış olan çadıra girdim. Tıpkı o sabah Nicole ile burada belirdiğimizde Kaiden'ın beni çadırda ağırladığı gün olduğu gibi bu gün de üç farklı alana sahip olan tentenin altına girmiştik.
Çadırın ilk kısmı portatif bir masanın olduğu, çevresinde sandalyelerle çevrili bir alana açılıyordu. Çadırın diğer kısımları, bir evde olduğu gibi odalara ayrılmış, gerekirse diye Kaiden bu bölümlerden birinin içine küvette yerleştirmişti.
Geçen sefer çadırda kaldığım için bu kez neyin nerede olduğuna tam olarak aşinaydım.
Peşimizden Kreon, Hestia Borgias çifti, ailemiz ve Nicoletta gelmişti. Her biri plastik sandalyeleri çekerek otururken Nicoletta'nın tam olarak nasıl buraya geldiğine ikna olmuş değildim.
"Senin burada ne işin var?" diye sorduğumda, onu en son öfke kusarken gördüğümü hatırlıyordum. Bize yardım etmeyeceği gibi burada olup bitenleri, belki de yerimizi düşmana çıtlatabilirdi.
Nicoletta ise huzursuzdu. "Seni görmeye ben de meraklı değilim. Sadece Kaiden'ı korumak istiyorum, hepsi bu!"
Yardım diler gibi gökyüzüne baktım. Tanrılar ve Tanrıçalar belli ki Nicoletta'nın aklını henüz yerine getirememişti.
Kaiden ise önüme birkaç iksir şişesi dizmekle meşguldü. Büyük bir itina ile süte benzer bir sıvı ile yanına sarı bulanık bir karışım bırakırken yüzümü ekşitmekle meşguldüm. Bulanık şeyin içerisinden ne varsa, çadırı yoğun bir kokuya boğmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Büyüler Kraliçesi (Bitti)
خيال (فانتازيا)Unutulmuş bir diyardan yazılan masallarla büyümüştüm. Tanrıların lanetlediği, uğursuz kimselerin kol gezdiği o yer aslında benim evimdi. Ancak yalnız olmadığımı da biliyordum. Aldığım her nefeste, gördüğüm her yerde sadece onunla olacaktım.