Bazen diyorum ki, başıma en fazla ne gelebilir ki? Bu hayatta başıma gelmeyen kalmamıştı ve olanlar yüzünden kendime değilde, bir motora kızgındım.
Hayır, Ulaş'ın hiçbir suçu yoktu, benzin almamak dışında.
Motorun benzini bittiği için koskocaman ormanda kalmıştık.
Ve telefon bile çekmiyordu. Deliceğim ya!
Başıma daha fazla ne gelebilirdi ki? Bir anda şimşek çaktığında içim ürperdi. Ulaş'a baktım,"Ne yapacağız?"dememle omzunun üstünden baktı.
"Çifti telli oynayalım diyorum, şapkalı kız."dediğinde gözdevirdim. "Sence ne yapacağız? Kulübe buluna kadar yürüyelim, çıkmazsa geri döneriz."
Tam adımı atıyordum ki, adımlarım aniden durdu. "Ya kaybolursak?"
Kafasını geriye doğru atarak ofladı."Kaybolmayız. Ben varım şapkalı kız, korkmana gerek yok."
Bu cümleyi kurduğunda yüz ifademi bakmayarak ormanın içine girdi. Peşinden koşturarak ona takıldığımda kendime yuzbinlerce kez küfür ediyordum. Senin ödev neyine ya!?
Taşlara takılmamaya özen göstererek yürümeye devam ettim. Yağmur artık biraz da olsa durulmuştu.
Kaç saatir dolaşıyorduk fakat bir yerde ne bir yer ne bir şey vardı. Ulaş bir anda omzumu tuttuğunda ve beni döndürdüğünde karanlık yolda, odundan yapılmış bir evi görmüş oldum.
Heyecanla oraya adımlarken Ulaş, beni durdurdu ve ilk o eve girdi, geldiğinde bir şey yok diyerek geçmemi istedi. Bir tane yatak ve bir tane koltuk vardı. Eski şömine vardı, desenli bir halı. Kapıdan girdiğimiz de oturma odası vardı ve iki tane oda yer alıyordu.
"Odun falan varsa, şomineyi atalım."dediğinde başımı salladım. Mutfağın yeri ise küçük banyonun hemen yanında duruyordu. Küçük bir mutfaktı. Geri içeri girdiğimde Ulaş, şomineyi yakmisti bile fakat yüzündeki kömürler yüzünden gülmek zorunda kalmıştım. İki kaşını birleştirmişti ve tek kaşlı gibi duruyordu.
"Ne oldu? Niye gülüyorsun?"dediğinde parmağımla bir dakika işareti yaptım. Telefonumdan kamera bölümünü açarak yüzünü tuttum.
Ağzının içinde küfür savurdu."Sikir!"
Yüz ifadesi öyle komikti ki, gülmekten gideceğimiz gerçek fakat açılış dünyayı bile unutmuştum.
Ulaş yüzünü yıkamak için gittiğinde, evin içi artık sıcak olmaya başlamıştı. Karnım açıkmıştı ama evde hiçbir şey yoktu.
Ulaş geri geldiğinde, yerde şomineye yakın oturuyordum. Ulaş bana göz ucuyla baktı ve benden üç karış aralıkla yanıma oturdu. Başını duvara yaslayıp gözlerini yumdu. Bir süre öylece kaldık.
Ne düşünüyordu bilmiyorum. "Ona aşık mısın?"diye sorduğu an, ona bakmam saniyeler sürdü.
"Bunu niye durmadan soruyorsun?"diye sordum, sessiz kaldı. Gözlerini öylece kapatmıştı, biri görse uyuyor sanırdı.
"Canın yanıyor mu?"diye sorduğunda başımı salladım. Gülümsedim."Canim açıyor olabilir, ağlayabilirim fakat unutmak zorundayım."
Kaşlarını çattı."Neden ki? Onu istesen bile unutamazsın."dediğinde ayaklarımı kendime çektim ve yanağımı dizime yasladım ve Ulaş'ı izledim."Herşey unutulur, popüler çocuk. Herkes gider, gitmem dedigin, terk etmem dedigin ne varsa yapmam dediğin her ne varsa yaparsın ya da gidersin. Çünkü dünya böyle, giden gitmiş, gittiği gün bitmiştir."dediğimde derin bir nefes alıp verdim."O da aynı böyle birşey belki. Gelip geçici ya da ömrümün sonuna kadar sevebileceğim adam olarak kalacak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİDERDİ HOŞUMA| TEXTİNG ❦
Teen FictionSiz: Gerçekten artık yetti. Siz: Bana bunları söylemezsin. Siz: Seni seviyorum diye bunları bana söylemezsin. Siz: kalbimde hükmünü sürdürüyorsun diye, bana bunları diyemezsin. Siz: Hoşlandığım adamsın diye sana öfkeli olmayacağım anlamına gelmiyor...