40.

104 9 9
                                    

Buket İnci.

Emir. Emir Gündüz. Kendisi müdürün çocuğuydu ve okul çıkışında bir saatliğine zamanımız vardı. Ondan sonra Enes'le buluşacaktım. Proje zamanlarına bir ay kadar yakın zaman kalmıştı. Her okulda düzenlenen kısaca yenekli kişiler katılıyordu. İçlerinden en iyilerini seçiyorlar ve ödül veriyorlar.

Enes'de beste yaparak yani şarkı sözü yapıp söylecekti. Kızlarla okulda dedikodu yaptıktan sonra ve dersleri güzelce dinledikten sonra okuldan çıktığım gibi Emir elleri cebinde bekliyordu. Kalbimin altında ezildim sanki. Keşke o olmasa.

Mavi denizleri vardı, okyanus kadar berrak, deniz kadar saftı. Birisine baktığında ve öfkelendiğinde deniz irisleri şiddete kapılıyordu. O an sanki yüzü değil, gözlerinde denizi görüyordum. Deniz gözleri ve onun şiddetli suyun kayalıklara vurma sesi.

Gülümsedi bana. Yanına kadar geldim ve gülümemek yerine tebessüm ettim. Enes'in dediklerine uysam iyi olucaktı. Emir,"Nereye gidiyoruz?"diye sorduğunda gözlerine baktım. Enes'in gözleri maviydi, Emir'in gözleri kahverengiydi.

"Cafeye gidelim mi?"diye sorduğumda başını salladı ve yanından yürümeye devam ettik ve onun arabasına geçip harekete geçtik.

Eliyle geçmem için buyur ettiğinde içimden gülüyordum.

Enes gibi değildi. O hiçbir zaman Enes gibi olmamıştı.

Araba sessizliğin ardından kafede durduğunda değişik bir yere gelmiştik. Her yer ışıktı, siyah ambiyans vardı. Emir arabadan indiğinde bende arkasından indim ve cafeye giriş yaptık, girdiğim an burnuma hoş kokular gelmeye başladı. İçeri sıcacıktı fakat yuvadan uzaktı.

Şömine yoktu, peteklerin ısıtıcıları açıktı. Ceketimi sandalyeye astım ve defterlerimi, kitapları çıkartıp Emir'i bekledim. O sırada garson gelmiş sirparişlerimizi istediği an gitmişti.

"Anlamadığın konuları var mı?"diye sorduğumda başını salladı.

"Hepsi."dedigi an, gözlerim açıldı.

"Peki, bak şöyle yapacağız."dediğim an, herşeyi anlatmaya başladım. Emir beni kanla başla dinliyor arada saati kaçırmamak için saati kontrol ediyordum.

Enes'i yarı yolda, cafede beni beklerken ve ben hiç gelmemiş düşüncesi kalbime pimi çekilmiş bomba gibiydi. Her an patlayacak bomba gibiydi.

Gözlerimi kapattım ve Emir'e herseyi anlatmaya, test çözmeye devam etmeye devam ettik. Kahveden yudum alırken, o  lattesini içmeye devam ediyordu. Telefondaki saate baktığımda hemen kalkmam gerektiğini anlamıştım.

"Emir benim kalkmam lazım. Biliyorsun bir saat olarak anlaşmıştık."dediğimde anlayışla başını salladı ve gülümsedi. Gözleri, kahverengi gözleri hoş bakıyordu fakat benim gözlerim çok boş bakıyordu.

"Yine aynı saatte."dediğinde başımı salladım ve o bana el sallarken tebessüm ettim sadece. Maviliklere gidiyoruz!

Koşa koşa ilerlerken nefesim tükenmek üzereydi. Geç kalmamıştım, geç kalmamıştım fakat geç kalmaktan korkuyordum. Saatin ilerlemesine değil, Enes beni bekliyor olduğuna korkuyordum.

Nefesim daralmıştı. Cafeden çıktığım andan beridir yağmur yağmaya devam ediyordu, şiddetle. Spor ayakkabılarım çamur ve su içindeydi. Ceketim ıslanmış ve saçlarım yüzüme yapışmıştı. Sonunda kafeye geldiğimde soluklandım ve kapıdan içeri girdiğim an, sıcak hava yüzümü mayıştırmıştı. Şöminenin çıtırdı sesleri, hoş turuncu renkler ve sıcacık yuvudaki gibi hisettirmişti.

"Sonunda gelebildin."dedi birisi, bu birisi Enes'di. Hayır Enes öylesine birisi değildi.

Yutkundum. Şuan kendimi yağmurda sırılsıklam köpek yavruları gibi hissediyordum."Evet geldim. Biliyorum dakika olarak geç kalmış olabilirim fakat yetiştim."

Enes'in gözleri, yani mavi gözleri beni hase aldı. Yüzümden vücuduma kadar süzdüğünde yanaklarım kızardı. Karşına oturduğum an, Enes ayağa kalktığında şaşırdım tepkisine. Niye ayağa kalkıyordu ki? Enes ayakta dikilirken,"Kalk Buket."dediğinde birşey anlamasam da kalktım ve çantamı da alıp Enes'in adımladigi masaya gitmek zorunda kaldım.

Ateşin yanına oturacaktık. Enes karşıma oturdu ve geriye yaslandi. Şöminenin ateşi yüzüne değil, doğruca gözlerine vuruyordu. Şuan gözleri kesinlikle yazın güneş açmış ve deniz irisler sakin gözüküyordu.

"Hasta olmanı istemeyiz değil mi?"diye sorduğunda başımı salladım, programlanmış robot gibi.

Garson gelmiş siparişlerimizi almış ve gitmişti. Enes gözleri kıstığında,"Anlattın mi bakalım?"diye sorduğunda kaşlarımı çattım. Saçlarım yavaş yavaş kurumaya başlamıştı.

"Neyi anlatmışım?"diye sorduğumda, deniz gözleri alayla bakıyordu.

"Emir'e ders göstereceğini söylemiştin. Anlattın mi ders diyorum?"diye sordu, mavi denizleri beni ele geçirken. Mavi denizleri artık yaz yoktu, kış'tı.

Başımı salladım."Evet, anlattım. Daha birşey bilmiyor anlamak gerek aslında. Numaram onda var zaten, eğer isterse edebiyat sorularını atarım."dediğimde Enes'te mimik oynamadı.

O sıra garson geldi ve atmosfer değişti. "Kaldığımız yerden devam edelim mi?"diye sorduğunda başımı salladım, ikinci kez kahveden içerken. Aslında Emir'le kahve içerken o biraz sertti, bu biraz daha yumuşak ve içinde benim bile bilmediğim bir tat vardı.

"Peki birşey soracağım?"dediğimde, sor der gibi bana baktı."Bu söz aşık olduğun birisi için mi olucak yoksa kavuşamayan birisinin aşkı yüzünden mi?"dediğimde sormaya devam ettim."Yoksa içine gördüğün ve dertli bir şarkı mı?"

Enes başını hayır anlamında salladı."Hayır, benim amacım kendim değilim Buket. Bu söylediklerin hepsi doğru değil, benim amacım sadece herkesin seçileceği bir şarkı yaratmak."

Tebessüm ettim."Öyle diyorsun ama içindekileri de yazman lazım. Mesele Anıl Emre Daldal, onun sarkilarinda sadece alfabe var. Kim için bilinmiyor belki sende böyle yapabilirsin. Sonuçta sevdiğin birisine gerek yok, öyle içinden geldiğince yazarsın."dediğimde, tüm söylediklerime sabırla dinledi.

Kağıdı alıp yazmaya devam ettiğinde gözlerimi kıstım. Enes yazı yazdığında diğer eliyle de parmaklarıyla masaya vuruyordu ve ses çıkıyordu. Durmadan sayfaya bakıyor kaşlarını çatıyor ve gözleriyle sayfayı delecekmiş gibi bakıyordu. Sanırım motivasyon aracıydı bu onun.

Onu izlemeye daldığım da, yaptığı hareketlerde, yaptığı ve sergilediği mimiklerinde dolaşıyordu gözlerim.

Sanki gözgöze gelsek, denizleri beni bogucakmış gibi değil. Beni sevecekmiş gibi, deniz beni koruyacakmış gibiydi.

Enes kafasını kaldırdığında sonunda gözleri beni buldu. Gözgöze geldik fakat dediğim olmadı. Deniz beni ne boğdu ne de korucu. Sadece mimiksiz ve boşça. İçime oturan sıkıntı yüzünden ona bakmaktan vazgeçtim ve gözlerim etrafta dolaştığında mecbur onun gözlerine bakmak zorunda kaldım.

Enes elini ensesine attığında,"Sanırım olmaya başlıyor."dediğinde burukça gülümsedim.

"Kimi düşüp de yazmaya başladın?"diye sordum merak ederek. Enes başını eğdi ve ilk defa dudakları kıvrıldı.

"Kimseyi düşünmedim. O an ne hissediyorsam yazdım."

Bölümün Sonu!

Alooooo! Bölümün Sonu artık. Bitti. Diğer bölüme bacım-koçum.

Sizler ne düşünüyorsunuz bakalım?

Diğer bölümde görüşmek üzere. Bu sefer Gülçehre'deyiz.

GİDERDİ HOŞUMA| TEXTİNG ❦Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin