"Temiz kıyafetler"
Ellerime sertçe bırakılan hastane kıyafetlerini sıkıca tuttum. Bir kaç gündür aynı kıyafet üzerimdeydi ve artık kokmaya başladığımı hissediyorum.Sakız çiğnerken bayık bakışlarla bana baktı, bende istemsizce onu süzmeye başladım gözlerimle. Burada toplanan kişiler onu kollarına alıp taşımaya kalksa biri muhakkak sakat kalırdı bunu denediği için. Zira kadının kilosu o kadar çoktu ki, karşımda durunca bile istemsizce kafamı geriye doğru atarak ona bakıyordum. Özensiz duran kıyafetlerine tezat makyajıyla bir hayli ilgilenmiş gibi dursa da dudağına sürdüğü kan kırmızı ruj ona kokoş bir hava katıyordu. Beni es geçerek yine cırtlak sesiyle tam dibimdeki adamın kulağına bağırdı: "temiz kıyafetler" diyerek ellerine tutuşturdu onunda. Sesinden ben bile istemsizce irkilince kendime kızarak kafamı kaldırıp önüme bakmaya devam ettim. Sanki biz ne olduğunu göremiyormuşuz gibi sırasıyla banyoya girmek için sırada bekleyen kişilere tek tek kıyafetlerin temiz olduğu haberini veriyordu.
Kadın herkese kıyafetleri dağıttıktan sonra koca bacaklarını sürüyerek paytak adımlarla ilerlemeye başladı. Arkamdaki kişinin, "ilerle" talimatından sonra omzuma vuruşuyla ses çıkarmadan bir kaç adım ileri gittim ancak yine de sıranın yarısına gelebilmiş değildim. Beni yatağımdan kaldırmaya gelen hasta bakıcı zaten benden önce herkese haber verdiği için epey kişi birikmişti. Öncesinde o kadar kişi vardı ki, herkes öne geçmek için birbiriyle takışıyor birbirini hiç çekinmeden itip kakıyordu. Şimdi ise erkenden gelip en ön sırayı kapmak için gerekirse oda arkadaşını dövecek olan kişilerin yarısı işlerini bitirip huzurla yemekhanenin yolunu tutmuştu.
Arkamdaki kişi homurdanmaya başlayınca bir adım daha ileri gidip sakin olmaya çalıştım. Açlıktan guruldayıp duran karnım bana varlığını hissettirmeye başlayınca sırada durup beklemek bana daha da çekilmez gelmeye başlamıştı.
Zaman bükülmüş de arada sıkışıp kalmış gibi hissetmem yetmezmiş gibi o kadar kişi beklerken şarkı söyleyip ellerini çırparak ritim uydurarak duş alan kişilerin sesini duyunca kan beynime sıçrıyordu, yine de el mahkûm onları bekliyorduk.
Su sesi bir an bile kesilmediği için daha da çok bekletileceğimizi tahmin ettim.
Tam bu kadar delinin bir arada toplanıp hiç ses çıkarmamasına hem içimden tebrik edip hem de şaşıracakken kaşla göz arası biri arkasındaki kişinin temiz kıyafetlerini kaptığı gibi sıradan fırladı. Giyeceği kıyafetleri elinden alınan kişi korkuyla öne doğru ellerini uzattı tutmak için ama iki kişi sıradan çıkıp onu kolundan tutarak buna engel oldu.
Adamı tutan birinin saçları kömür gibi karaydı ancak kaşlarının kahverengiliği de asla gözden kaçmıyordu. Saçlarının boya olduğu bariz ortadaydı ama yine de kafama yatmayan bir şey vardı ki, o da: boyayı nereden bulduğuydu. Boyanın canlılığı, boyanın yeni yapıldığını anlamam için yeterli olsa da, kulak memesinde ve alnında yer yer boya lekeleri vardı. Bakışlarım daha aşağılara kaydı. Tuhaf bir şekilde ayağında hiçbir şey yoktu. Diğeri ise sıradan kahverengi saçlı genç bir oğlandı. Ona farklılık katan hiçbir şey görmemiştim.
İkisinin yüzünde geniş bir gülümseme kendini gösterdi.Kıyafetleri çalan kişiyi desteklemek ister gibi kafasıyla yap yap dedi keçi gibi siyah saçlara sahip oğlan. Orta durup onların ne yapacağını kestiremeyip başını bir sağa bir sola sallayıp onları korku dolu gözlerle izleyen adam ise, yakışıklı bir yüze sahipti fakat insanın içini acıtan bir şey vardı onda. Zavallı birine benziyordu, yakışıklı bir yüze sahip olsa da gözlerindeki deli bakış, onun güzelliğini gölgeliyordu sanki.
Ne kadar kendini kolundan tutan adamlardan kurtarmaya çalışsa da onların karşısında güçsüz kaldığını da biliyordu canla başla mücadele verirken. Yüzünde kabullenmenin verdiği ıstırap vardı.