Sandalyenin üzerine oturduğum anda kulağıma gelen gıcırdama sesi kalkınca da beni korkutmuştu.
Ayağa kalkınca bacaklarımın üzerinde duran kahverengi teller yere düştü.
Her yerimde saçlarımın olması beni asla rahatsız etmedi ancak o saçların benden koparılması beni hayal edemeyeceğim bir üzüntüye sürüklemişti. Buraya geldiğimden beri tıraş olsam da saçlarıma hiç dokunmamıştım şimdi ise dokunmama gerek kalmamıştı.Tıraş makinesinin sinir bozucu sesini kapatıp tam yanındaki demir kaba koydu. Ellerimi kafama attığımda eskisi gibi saçlarımın elime gelmemesi, saçlarımın yerinde olmadığını bilmeme rağmen anlık olarak onlara dokunamamak beni bozguna uğrattı. Aslında üçe vurmuştu ama yine de saçsız gibi hissediyordum ve saçsız da, çıplakmış gibi.
Yapmadığımı bilmesine rağmen neden bunu yapmıştı bilmiyordum ama hesap sormak için ağzımı dahi açmadım çünkü konuşsam, itiraz etsem de hiçbir işe yaramayacağını, beni dinlemeyeceğini biliyordum. Bu yüzden mücadele bile etmeden pes etmiştim.
"Güzel gözlerin daha çok açığa çıktı."
Alaycı sesi kulağıma ulaştığında sertçe yutkundum."Şimdi gidip duş al, sonra da birlikte yemekhaneye gideceğiz."
Kabullenemiyormuş gibi tekrar ellerim olmayan saçlarımı kavramak için yüzümde yukarıya yükseldi ama yine hayal kırıklığı ile aşağı indiler.
Yürümeye başladık. Önünde durduğumuz kapıyı kartını okutarak açtı.
"Hemşire senin ananı sikeyim ben, ananı bacını, doğmamış çocuğunun ebesinin ta amından yedi sülalesini birden sikiyormuş gibi sikeyim. Duydun mu lan beni!"
Tabii bir de o vardı. Benim saçım zaten kesilecekken suçunu itiraf eden, gözetim odasında yatağı tam yanımda olan şizofreni hastalığına sahip oda arkadaşına tokat atan Asaf. Onun hala saçı kesiliyordu ve bu durumu onlar için öyle güçleştiriyorlardı ki, bir ara biri şok tabancaını çıkarıp ona vurmakla tehdit edince o adam çıldırıp, "kolumla beraber sokacağım sana onu, merak etme." Dediğinde elektriği yemesi kaçınılmaz olmuştu. Sonunda rahat dursun diye onun kolunu bağlamışlardı ama asıl bağlanması gereken yerin çenesi olduğunun farkında değillerdi.
"Beni yorma ve sen sik kendini hemşire!" Diyen sesi koridorda yankı yaptı. Tüm hakaretleri yanımdaki adama söylüyordu.
Sinirim bozulduğu için sessizce güldüğümde bunu gören yanımda ki şerefsiz, "çok mu komik?" Dedi sinirle. Kolumu daha çok sıktınca iki yanımdaki ellerim yumruk olmuştu. İki kulağıma da birden vesvese vermeye başlayan şeytanın sesi şimdi kulağıma hoş geliyordu.
"Buradakilerin birer kaçık olduğunu unutma," adımlarını hızlandırınca sonunda bize temizlettirdikleri banyonun önüne gelebilmiştik.
"Ve ayrıca sana bir tavsiye vereceğim,"
Adımlarını durduğunda bende onunla beraber durup suratına baktım. Aslında onun da kendi kısacık saçlarına bakıyordum da, sanırım boy farkı haricinde birbirimize benzemiştik.Suratına beklentiyle baktım, ondan tavsiye isteyen yoktu ama tabii ki de bunu bana sormayacaktı.
"Kimseye katil olduğunu söyleme. Ayrıca öldürdüğün insanların sayısını hesaba katarsak, bir seri katil olduğunu." Dedi itiraz istemeyen bir sesle.
"Bazıları bununla böbürlense de sonları hiç iyi olmuyor." Başını salladı. "İnsanlar katillerden korkar ancak deliler, katilleri bile korkutacak şeyler yaparlar."
Kimseye duyurmaya niyetim olmasa da bunu bilmem iyi olmuştu.
"Anladın mı beni?" Dedi bir çocukla konuşuyormuş gibi. Hiçbir şey demedim ama bunu evet olarak kabul etmiş olmalıydı ki başını sallayarak koluma tekrar dokunurken, "güzel," diyerek beni yürütmeye devam etti.