Göz kapaklarımı araladığım ilk anda aklıma gelen tek şey ölümdü. Bu kendi ölümüm mü yoksa cehennem ateşini aratmayacak öfkemde yakacağım şeytandan farksız adamın ölümü müydü bilmiyordim.
Her halükarda biliyordum, beni artık durduracak hiçbir şey yoktu.
Olanları bir kaç saniye dahi aklımda geçirecek olsam içimde oluşan korku duygusuna engel olamıyordum. Ancak biliyordum ben Ali'den korkmuyordum, yapacaklarından da korkmuyordum, ben aslında kendimden korkuyordum. Kendi yapacaklarımdan.
Bu yaptığı ile öfkemin fitilini ateşe vererek ölümünü hazırlamıştı. Çünkü onu öldürecektim. Onu öldürecektim. Bunu yanına asla bırakmayacaktım ve bunu bıraktığımı düşündüğünü bir an bile aklından geçirmesine izin vermeyecektim.
Göğsümü acıtan bir nefes verişin ardından kafamı çevirip tam yanımdaki monitörden gelen sese odaklandım. Benim için değildi. Ben sadece bilincimi kaybetmiştim, yine ve yine.
Ama iyi hissediyordum tuhaf bir şekilde. Gerçekten dediği gibi ölmeyi bu kadar çok isteyen birine göre fazla savaşçı çıkmıştım ya da kendini dizginleyemeyen psikopat bir adamın elinden ölmek yaşamaktan daha beter gelmiş olmalıydı.
"Demek uyandın," sarı saçlı bir hemşire gülümseyerek bana bakınca tepki vermedim. "İyisin," dedi durum kontrolü yaparak.
Ona boş bakışlarımı göndermeye devam ederken elimin sırt kısmına yapıştırılmış kelebeği hiç acımadan çekince anlık gelen acıya değil, tam dibimde çığlık atan kadının sesiyle yüzümü buluşturdum.
Gözlerimi çekerek ona baktığımda, "sakin ol, ne yapıyorsun sen?" Dedi yere düşmüş serum kablosunu yerden toplayıp demir askıya asarak.
Dik dik suratına bakınca bana bilincimi kaybettikten sonra neler olduğunu anlatacak biri lazımdı ve hemen sonra o kişi de perdelerin arasından çıka geldi.
Asaf kızarmış gözleriyle bana bakınca uyandığımı görmek onu gülümsetmişti.
Vakit kaybetmeden yanıma geldiğinde hemşire ağzını açacak gibi olsa da Asaf ona sert bakışlarını gönderince bir şey demedi ona."Birazdan doktor gelip ne durumda olduğunu sana anlatır." Dedikten sonra Asaf'a tekrar bakıp gitti.
Gittiği anda gözlerimi ona çevirerek önce durum kontrolü yaptım. Avuçlarından dirseğinin bir karış altına kadar kolu alçıyla kaplanmıştı. Göz kapakları kıpkırmızıydı ve her gözlerini kırpışında Ali'nin eseri olan tırnak izleri açığa çıkıyordu.
Göğsüm acıyla yandı. Beni korumak istemişti, zaten beni o psikopatin elinde bırakmamak için peşimden gelmişti ve şimdi Ali'nin ona yaptıklarına bak.
Asaf içinde intikam almayı kendime hatırlattım.
"Ulan Sıraç." Dedi ilk defa dilsiz demeyerek. Muhtemelen buradayken sürekli doktoruma gelip durumumu sorduğu için ismimi de bu sayede öğrenmişti. "Beni çok korkuttun lan." Burnunu çekip oturmak için bir yer aradı ancak burada benim yatağım dışında hiçbir şey yoktu, o da ayakta kaldı.
Ağladığını benden saklamak ister gibi bakışlarını yere çevirdi. "Öleceğini sandım. Öldüğünü sandım." Sesinden hala bu durumun gerçekleşme olasılığından korkar gibi bir tını vardı. Bir eliyle göz yaşını silmeye çalışırken gözlerim boştaki alçılı eline tekrar kaydı.
Üzgün bakışlarımı gördüğünde tuhaf bir şekilde gülmeye başladı. "Oğlum ölmek üzereydin düşündüğün şeye bak."
Hala gülerken omzuma dokundu.Ardından tekrar kendini toparladı. "İki gündür uyanıp aynı saniye geri kapatıyordun gözlerini. Ödüm koptu öleceksin diye."
Sonra yaralı olmayan elinin parmaklarını avcuna bastırdı. "O orospu çocuğunu da kovdular sanmıştım başta,"
Burnunu çekti. Yüz hatları sertleşince gelecek olanı bekledim. "Ama kovulma sebebini açıklamamak için yalnızca uzaklaştırıldığını söylediler. Kafasını toparlaması lazımmış güya. Ulan lise de miyiz! Dispin cezası verdiler resmen adama."