Sıktığım yumruğumdaki parmakları tek tek ayırıyor ve her ayırdığımda ondan geriye sayarak kendimi rahatlatmaya çalışıyordum ama bir etkisi olduğu yoktu. Nefesim tıkanmaya başlarken saymaya devam ettim, ara sıra gözlerim saate kayıyor ve bir şekilde bir şey olmasını bekliyordum.
Boğazıma tekrar sarılınca olduğum yerde kalıp ayak parmaklarımın yardımıyla yükselerek boynumu avını ağzıyla yakalamış bir aslan gibi sıkıca tutan adamın tutuşunu olabildiğince hafifletmeye çalışıyordum.
''Nasıl yaparsın lan bunu?'' gözlerini büyüterek tam dibime girince nefesimi tuttum. ''Bir de herkesin içinde?''
Ona vurmama değil de bunu herkesin içinde yapma cesaretini göstermem onu deli ediyordu. Tutuşunu hafifçe gevşetti ama hemen sonra aklına gelmiş gibi tekrar sıkınca gözlerim anında çektiğim acıdan dolayı doldu.
''Ağlamayacaksın değil mi?''
Histerik bir gülümseme sonrasında parmakları yüzümden yukarıya çıkınca başımın üzerinden tutacak bir şey aradı. ''Ulan,'' dedi parmaklarına geçirecek bir şey bulamayınca.
O daha kapıdan kendini göstermeden önce yarım yamalak yaptırdığı egzersiz hareketlerden sonra vücudumu yıkamam gerektiğini ona nasıl söyleyeceğimi düşünürken öfkeden köpürüyor halde içeriye girmişti ve bana düşünecek bir şey bırakmamıştı.Ellerini yine aynı şekilde boynumdan çektiğinde duvara bastırdım sırtımı ancak o kadar halsizdim ki, tutunamadan kayarak yere çöktüm. O da bana bir bakış atarak oturmak için yer aradı ama beş dakika önce kendisi için getirdiği yemeğimi sinirden yere döktüğü için şimdi her yer yemek artıkları ile doluydu. Mümkünmüş gibi daha çok sinirlendi ama bu sefer kendine kızmış olması yüzümde bir gülümseme oluşturdu sonra kafamı kaldırınca beni izlediğini gördüm. Gülümsemem anında yüzümde donarken bir süre hiçbir tepki vermeyerek bana bakınca ellerimi yere koydum ve ani bir hareketinde ondan kaçmak için ayaklarımı kendime doğru çektim. Ne yapmaya çalıştığımın bilincindeydi ancak yine de taş gibi bir suratla öylece bana bakıyordu.
Konuşsaydım sadece sakin olması gerektiğini söylerdim. Cebine uzandı, içinden küçük yuvarlak bir ilaç kutusu çıkarınca sadece onu izliyordum onunda yaptığı gibi.
İlaç acaba benim için mi diye düşünmeden edemedim. Geldiğinden beri sadece bir iki kez ilaç vermişti bana onun dışında getirdiği gibi çöpe döküyordu, hissiz bakışlarım ve yorgun benliğim olmadan benimle konuşmak istediğini söylüyordu. Dediğine göre verdiği ilaçlar gözlerimi bile zorlukla açmama sebep oluyordu.İlacı açtığı avucuna boşalttığında mavi renkteki hapların yere düşmemesi için avucunu kapattı. Ondan biraz uzaklaştım sonra bana bakarak iki hapı su olmadan yuttuğunda biraz daha geriye doğru gittim, kendine gelmeden önce ondan olabildiğince uzaklaşmam gerektiğini hissettim. İlaçları yuttuğunda gözlerini kapatarak bekledi, sonra geri açtı.
Ayaklarımı öne uzattım ki bana doğru atıldığında onu aynı şekilde geri püskürteyim.
''Sen,'' dedi boğuk bir sesle. Ardından gıcık tutmuş gibi öksürdü. ''Sen bugün yemeğini yemedin değil mi?'' koyulaşmış gözlerine bakarken kaşlarım hafifçe çatıldı. Ona cevap vermedim. Ellerini beline koyarak bakışlarını yerdeki yemeğe sabitleyince içimden hayır diye fısıldadım. Gözleri tekrar bana çevrildiğinde nefes alış verişlerim düzensizleşti.Derin bir nefes alıp dizlerinin üzerine çökerek benimle göz göze geldi. Paçalarına bulaşan tarhana çorbasına aldırmadan bana bakıyordu. ''Sıraç,'' dedi sakin bir sesle.
''Seni öldürmeye çalıştığım için bana vurmana hak veriyorum ama bunu başkalarının önünde yapman,''
Titrek bir nefes aldım.''Beni anlıyorsun değil mi? Bazen sana biraz kötü davrandığımı kabul ediyorum ama bunu aramızda halletmeliyiz.'' Bana yaklaştığında temkinli davrandığımı görünce ellerini havaya kaldırdı. ''Sana şuanda dokunmuyorum sadece anlaman gereken bir şey var, artık yapmayacaksın.''