"Tuvaletini bu kadar uzun süre nasıl tutabiliyorsun?"
Elindeki kitabı okurken nasıl yapıyordu bilmiyorum ama aynı zamanda benimle de konuşabiliyordu.
Hızlı bir şekilde sayfalara tekrar göz gezdirirken kitabı yatağıma bırakarak bakışlarını bana çevirdi.
"Bugün hiç konuşmadın," dedi düşünceli bir sesle. Ona ne saçmalıyorsun bakışları atarken açıklama gereği duymuş gibi öne yani benim olduğum tarafa eğildi. "Yani, gözlerin de konuşmadı. Onlar da sessizdi." Dedi tane tane.
Bakışlarımı önüme diktim.
Aklıma dün erkekler tuvaletinde yaşananlar geldi. Ben duvarların köşesinde oturmaya devam etmiştim ve kimse de bana yanaşmamıştı, temizlikte yardım istemediler ya da herhangi bir şey söylemediler. Hepsi sessizce işini yaptıktan sonra kapının önünde durup ara sıra bizi ve yaptığımız şeyleri kontrole gelen kişilerden izin alıp odalarına dağıldılar.Neden diğer hastalara yardım etmediğimi soran da onlardı, pencerenin yanında ayakta durup sohbet eden gruba dönüp bakmamışlardı bile. Odamın dışında geçirdiğim o gün, sanırım beni sonsuza kadar buraya hapsetmişti demek isterdim ama bu kadar sakin durduğum için beni insan içine karıştırmak istiyordu doktorum.
Böylesinin benim için daha sağlıklı olduğunu ve ruhsal durumum için olumlu yönde ilerleyeceğini söylüyordu. Fikrim zaten sorulmuyordu, hele ki dışarı çıkmam gerektiğini söyleyen kendi doktorumsa gerekirse beni zorla alıp çıkarırlardı.
"Seni dışarı çıkardığım için üzgünüm."
Kaşlarımı kaldırarak ona baktım. Kendi içimde düşüncelere dalmışken yine bu işini gücünü bırakıp benim yanımda olan adamı fark etmem hoşuma gitmemişti.Güldü. "Aslında değilim ama..." Yüzümü bir süre sessizce inceledi. "yarın koridorları da sileceğin için mi üzgünsün?"
Dün benimle konuşup deli arkadaşlarıma yardım etmemi isteyen temizlikçiler, ne söylerse söylesinler kalkmadığımı görünce tuvaleti temizleme işini bitirdikten sonra sileceğim koridor işini yarına ertelemek zorunda kaldılar.
"Eğer, sana yemin ediyorum eğer koridorları silmek istemediğini söylersen Kaan'ı ikna edebilirim."
Söylemekten kastının yazmak değilde konuşmak olduğunu bildiğim için ona dönüp bakma zahmetine bile girmedim.
Yatağımın yanına bırakılmış Stefan zweig tarafından yazılmış Korku adlı kitabı hafifçe gülümseyerek elime alıp sayfaları çevirmeye başladım.
Derin bir nefes alıp ayağa kalkınca iki yanında sıktığı yumrukları göz ucuyla fark etmiştim.
"Haberin olsun bugün sana yemek getirmeyeceğim." Hiçbir şey demeden sayfaları çevirmeye devam ettim. Kaldığı yeri kıvırdığını görünce kaşlarımı belli belirsiz çatıp kıvrılan sayfayı düzelttim. Kitaplara yazılıp çizilmesini, her hangi bir zarar verilmesine karşıydım.
Odadan çıkmak yerine odanın ortasında durup sinirle bana baktığını hissedebiliyordum ve bu daha da hoşuma giderken parmaklarımın arasında duran sayfayı çevirdim. Hışımla yanıma geldi ve tek kelime etmeden kitabı elimden çekip aldığında ona sinir olmamak elde değildi ama en azından bunu ona göstermemeye çalıştım. Hatta direndim. Çok fazla direndim. Kapının yanına ulaştığında masaya baktı, muhtemelen kalem ve kağıt görseydi dediği gibi onları da alırdı ama masa bomboştu. Arkasını dönerek bana tekrar baktıktan sonra kapıyı açıp dışarıya çıktı.