''Beklediğimin aksine durumunun gittikçe daha da kötüye gittiğini görmek beni üzdü, Sıraç. Sana verdiğim ilaçları alıyorsun değil mi?''
Doktorun sorduğu soru beni kısa bir tereddüte sürüklemişti. Tam şuanda, Ali'ye ne kadar ısrar etmeme rağmen ilaçlarımı vermediğini söylemek istesem de kendimi tuttum. Başımı olumlu anlamda salladım. Doktorum bir nefes verip arkasına yaslanırken gözlerim duvar saatine kaymıştı. Doktorum bunu fark ettiğinde dikkati tekrar üzerine çekmek için sandalyesini masasına iyice yaklaştırıp boğazını temizledi.
''Reddedeceğini biliyorum ama annen yarın yine seni ziyarete gelecek.'' Yerimden kalkmaya hazırlandığımda beni durdurmak için elini kaldırınca söyleyeceklerini bir an önce bitirmesi için ona dönmüştüm. ''Sana tanınan ziyaret hakkı kaldırılmadan önce annenle bir görüş derim.''
Olduğum yerde kalarak doktora döndüğümde şaşkına dönmüş haldeydim. Bana tanınan bu hakkın kaldırılma ihtimali de mi vardı?
''Yarın yine gelecek. Söyleyecekleri senin için önemli olacak mı bilmiyorum ama iki gün önce karakola tekrar gittiğini söyledi bana, ne için bilmiyorum ama onu dinlemek isteyebilirsin.''
Doktorum eliyle kapıyı gösterdiğinde bile tepki vermeyi unutmuş haldeydim. Karakola tekrar mı gitmişti? ama ne için? Benim davam zaten kapanmıştı, acaba davayı tekrar açmaları için ısrar etmeye mi gitmişti? peki neye dayanarak?
Aklıma gelen şey ile içimde bir umut kıvılcımı alevlenmeye başlamıştı bile. Acaba beni buradan çıkaracak sağlam bir kanıt mı bulabilmişti? Ne olduğunu bilmiyordum ama öğrenmeye şimdiden can atıyordum.
...
Sessizlik benim için genelde huzur verici olurdu. Bu sessizliği bozmamak için ben bile konuşmazdım çoğu kez.
Ama bu sessizlik bambaşkaydı. Huzur desen, yanından bile geçmiyordu. Gerginlik yaratıyordu ama beni korkutacak kadar değil. Artık hiçbir şeyden korktuğum yoktu, bunun iyi bir şey olduğunu söylemiyordum, tam tersine, kötü bir şeydi çünkü tehdit anlarını sezemiyordunuz. Şuan olduğu gibi.
Yemekhaneye tekrar gelmeme gerek varmış gibi boş bir masa da yerimi almış, yemek yerken bir anda haberlerde kendi ismimi görmüştüm. Bir zamanlar çok konuşulduğum için tanınayım diye ekranın köşesine fotoğrafımı da koymayı ihmal etmemişlerdi.
Haber benimle ilgili olduğu için iyi bir şey beklemiyordum tabii ki ama neden herkesin yemek yediği saatte sunmuşlardı ki bu haberi?
"AZILI KATİL KONUŞTU!"
İşte haberin başlığı buydu. Ne için buraya düştüğümü baştan sona anlattıktan sonra yedi ay gibi uzun süre sonra neden konuşmaya karar verdiğimi sorguluyorlardı.
Muhtemelen sunacak haber bulamamışlardı.
Önümde ki boş yemek tepsisine bakıyordum. Haber benim canımı sıksa da iştahımı kaçıramamıştı bu yüzden yemeğimi yemeğe devam etmiştim ama üzerime çevrilen gözlerden rahat yediğim söylenemezdi. Beni tanımayanlar bile, bana sürekli durup bakan kişilerin neye baktıklarını anlamak için dönüp bana bakıyor, sonra da haberlerde çıkan kişi olduğumu öğreniyorlardı.
Bazıları korkak bakışlar atıyordu bu tarafa ama çoğunluğu korkmamış, bu durumla eğlenmeye çalışmıştı.
Masamdaki muz kabuklarına gözlerimi çevirerek baktığımda onlara diyecek söz bulamıyordum. Zaten konuşacak kadar cesaretli de hissetmiyordum kendimi.
Tek başımaydım çünkü.
"Anne katili!"
"Cani!"