Görünmeyen Gerçekler

19 2 0
                                    

Az önce dediklerim herhangi bir tehdit değildi. Son derece ciddiydim. Ona Alp'ten uzak durma nedenimi anlatırsam, onu karanlık dünyama çekmiş olurdum ve hayatımda hatırladığım kadarıyla hatalara yer yoktu. Cem zaten yakın olan yüzünü biraz daha yaklaştırınca o ve duvar arasında kalmıştım. Yaklaştırdığı suratı kulağıma doğru ilerlediğinde fısıldamaya başladı. Dudağını her açıp kapadığında sıcak nefesi kulağıma geliyordu.

-Nasıl istersen, ama oraya gitmene izin veremem unutma bana kendin söylemiştin.

İlk defa Cem'in sesi böyle sert geliyordu kulağıma. Yine haklıydı hayatımın son zamanlarında hep başkaları haklı oluyordu. Oysa ben alışmıştım hep haklı olmaya, şimdi diğer insanlar haklı çıkmaya başlayınca sekteye uğruyordum. Biliyordum ki karşı çıksam o da daha fazla inat yapıp bana karşı gelecekti. Bu yüzden bir şey demeyecektim. Çünkü yorulmuştum başkalarıyla uğraşmaktan, onları düzeltmekten, onlarla savaşmaktan.

Madem Cem'i ikna edemiyorum bende öbür türlü halledecektim. Kandırarak  ve yalan söyleyerek. Bu pek benlik olmasa da artık olmadan olmuyor.

-Pekala gitmeyeceğim, şimdi çekil üstümden.
-Ahu, biliyorum beni uyarmıştın ama ben yine de sana sormaktan çekinmeyeceğim. Sabah ki tavrında bir sorun olduğunu o kadar belli ediyordun ki bir insanın anlamaması imkansız.

Ben şimdi ona laneti, rüyaları, ölümleri, ihanetleri nasıl anlatacağım. Anlatsam bile bana inanmaz, deli olduğumu hatta kafadan sıyırdığımı düşünecekti. En önemlisi de bana acıyacaktı. Zaten acınacak durumdayken insanların bunu görmesini benim aslında dışarıdan güçlü göründüğümü esasen içeriden zayıf olduğumu anlamaları benim çöküşüm olurdu.

-Evet sabah seni sormaman konusunda uyarmıştım. Daha fazla konuşmak istemiyorum, uzatma artık.
-Bu kadar sertliğe ne gerek var? Seni merak etmem, senin için güzel bir şey olmalı. Emin ol, seni sevenler sınırlı. Belki biraz daha yumuşak biri olmayı deneyebilirsin. Şu anda sana karşı gerçek sevgi besleyen birkaç kişi var. Annen, Cansu, belki Alp ve ben, Ahu. Eğer böyle davranmaya devam edersen hepsini kaybedersin.

Bu sefer haklı olmadığı bir konu vardı. Cansu beni hiçbir zaman sevmedi ve asla sevmeyecekti. Bende öyle...

-Anlamıyorsun Cem, hayat bana bunları öğretti. Ben kime yumuşak davrandıysam onları kaybettim. Eskiden annemi çok seviyordum, ona değer veriyordum ama ne oldu gitti. Babam ise öldü. Çok fazla bağlı olduğum bir köpeğim vardı Amara, oda öldü.
-Herkes gitmedi bak Cansu hala senin yanında, ben hala senin yanındayım. Cansu'ya kimseye vermediğin değeri, sevgiyi ve şefkati gösteriyorsun.
-Keşke her şey senin gördüğün gibi olsa.

Cem benden uzaklaşıp herhangi bir koltuğa oturdu. Umutsuzca, yüzünde ki merak ifadesiyle baktı. Benimle ilgili bir şeyler çözmeye çalışıyordu ama çözemiyordu. Pes etmiş olacak ki yine sormaya karar verdi.

-Anlatmayı seçersen hiçbir şey gördüğüm gibi olmaz.
-Ya seçmemeyi seçiyorsam. Şunu anlamalısın Cem, eğer sana anlatırsam benim zayıf yönümü göreceksin ve görmeni istemiyorum.

Daha fazla konuşmak istemediğim için kapıya doğru dönüp gitmeye çalıştım. Bileğimden tutunca gitmeme izin vermedi. Beni kendine çektiği zaman yüzlerimiz birbirinin nefesini hissedecek kadar yakın ,vücutlarımız ısısını alabileceğimiz kadar aralıksız ama benliğimiz bir o kadar uzaktı.

-Sana nasıl inanayım? Bana sen söyle. Alp'ın yanına gitmediğine dair bir kanıt sun bana. Yoksa seni bırakamam. -Odama gittiğime dair Aysel'den bilgi alırsın. Böylece kanıtlanmış olur.

Odama gitmek yapabileceğim bir hata olurdu. Gitmemekte hata oluyordu aslında. Ne garip, yaptığım her şey bir hata. Söylediğim her söz, engel olmaya çalıştığım her umutsuzluk, yapmaya çalıştığım mutluluk ve umut birer hata. Rüyalardan önce hiç hata yapmazdım. Peki bu hataların suçlusu ben miyim yoksa Cansu'mu? Bu çelişki hırpalanmama, yıpranmama yol açıyordu.

katil kimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin