Akmayan Damla Ve Başarısız İş Birliği

21 3 3
                                    

-Ahu hanım lütfen sizden dürüst bir şekilde ve söz verdiğiniz gibi sorulara cevap vermenizi istiyorum.

İşte o an gelmişti sonunda benim bir deli olduğumu anlayacaktı.

Cem'in daha bir şey söylemesine müsaade vermeden merdivenlerden çıkıp sorgu odasına çıkmıştım. Belki gerçekten faydası dokunabilirdi. Bana yardım edebilirdi. Eğer bu işi anneme bırakacak olursam tek yapmam gereken şey onu öldürmem olacak ve polisle iş birliği yaparsam katil olmam onların isteyeceği son şey olurdu. Evet bu daha mantıklı, tek gereken kendime inandırmaktı. Bakalım bunu başarabilecek miydim?

Dedektif gıcık bana en can alıcı soruyu sordu. Beni en çok üzen şeyi, kalbimi kıran, bana ihanet eden kişiyi sordu.

-Katili tanıdığınızdan eminim. Her şeyden önce onun kim olduğunu ve neden onu koruduğunuzu söyler misiniz?

Evet söyleme vaktiydi fakat nedenine inandırmak için bayağı uğraşmam gerekecekti.

-Kurbanların sorumlusu... Şey... Benim en yakın arkadaşım Cansu. Onu korumuyordum sadece sorunu kendim halletmeye çalıştım.

Bu sözleri söylemek benim için zor olsa da yutkunarak çıkarmıştım ağızımdan.

-Bu işi uzmanlarımızdan daha iyi yapabileceğinizi mi düşündünüz?!

İmalı ses tonunda iğneleyicilik vardı. Kısmen haklı olabilirdi. Lanet konusundan henüz bahsetmedim çünkü.

-Bu uzmanlarınızın yapabileceği bir şey değil.

Bana bakışı devam et der gibiydi. Konuşmaya devam ettim ona her şeyi anlattım lanetin rüyayla başladığını, ama ilk rüyamda ki Alp'ın ölmediğini, diğerlerinin öldüğünü ve bunun nedenini.

Bir an duraksadım belki bir şey söyler, dalga geçip geçmediğimi anlamaya çalışır diye ama beni dinlemeye devam edince bende tekrar devam ettim konuşmama.

Her şeyi anlattıktan sonra en önemli kısma geldik bu laneti bozmak için yapmam gereken şey... Bir polise bunu nasıl anlatabilirim ki? Anlattım... Söyledim...  Resmen benim katil olmama yardım edin der gibi hatta gibi veya resmen değil, olduğu gibi onu suç ortağım yapmak istiyorum. Bir polisi, ne kadar ironik.

Tepkisini ölçmek için gözlerimi onun üzerinde gezdirdim. Duygusuz bakışları, kayıtsız yüzü, suratında bir mimiği bile hareket etmiyordu, bu onun ne düşündüğünü anlamamı zorlaştırıyordu. 

-Herhangi bir kanıtınız var mı? En azından beni inandıracak bir şey. 
-Size ölecek kişiyi önceden söylersem peki. Bu sizin için yeterli bir kanıt olur mu?
-Öncelikle bunun için ölmesi gerek.

Bir polisin bunu demesine inanamıyordum, bu kişiye polis denilebilir miydi? Nasıl ölmesine müsaade ediyor olabilir? Onun şu anda yapması gereken şey hemen kim olduğunu öğrenip buna engel olmaya çalışmasıydı. Bir polisin işi bu değil midir? İnsanların hayatını kurtarmak, onların güvenini sağlamak değil mi?

Gerçi bana inanıp inanmaması da cabasıydı. Sonuçta bu yaşadıklarımın hepsi gerçeküstü şeylerdi. Bana inanmıyordu ve bu da onun böyle rahat cümleler kurmasına sebep oluyordu.

-Anlamıyorum, nasıl böyle kolay bir şekilde bu cümleyi kurabilirsiniz?
-Ahu hanım, bu anlattıklarınıza inanmak çok zor hatta sizi ilk duyduğumda bir psikyatr önermeyi düşünmüştüm fakat dinlemeye devam ettim ve en azından size, bunu kanıtlama fırsatı veriyorum. Bunun için minnettar olmanız gerekmez mi? Bunu kime anlatırsanız anlatın, kimse benim gösterdiğim muamelenin çeyreğini dahil göstermez. Umarım beni anlıyorsunuzdur?

katil kimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin