Saldırı

337 28 14
                                    

14.Bölüm
                        " Saldırı "

Naz Arkın.

Saçlarımın arasına konan bir öpücükle gözlerim yavaşça açıldı. İlk önce bir sersemledim. Başımı hafif kaldırıp baktığımda hala Efe'nin göğsünde yattığımı fark ettim.

"Niye öyle bakıyorsun" diye bir soru yönelttim. Zira gözlerini dikmiş öylece beni seyrediyordu.

"Uyurken ne kadar uslu olduğunu düşünürken dalmışım öyle" yüzündeki sırıtık ifadesini hiç bozmadan mırıldandı.

Göz devirmekle yetindim. Sonra aklıma beni bir yere götüreceği geldi.

"Efe"

"Hmm"

"Hani beni bir yere götürecektin?" dedim sorarcasına.

Kıkırdadı ve ilk defa fark ettiğim gamzelerine takıldı gözlerim. Onlar hep orda mıydı ya. Peki bundan bana neydi...

"Önce bir kalk elini yüzünü yıka. Bir şeyler yiyelim sonra çıkarız"

Yataktan fırladım, koşar adım banyoya girdim. İşlerimi hallettim.

"Eee sen niye hala yatıyorsun. Kalk gir banyoya. Sonra çıkalım. Bir iki saat uyuyalım dedik akşam olmuş"

"Ben kalkalı iki saat oldu. Uyuyan sendin"

"Ne niye beni uyandırmadın. Ve iki saat öylece durdun mu yani"

Yine güldü. Ama gözleri kısılıp gamzesi belli olacak şekilde bir gülüştü bu.

"Sen uyurken şirkete de gidip geldim. Daha geleli yarım saat oldu. Ve hiç öyle bakma bana. Bana yapışıp bırakmayan sendin"

Aslında hayal meyal hatırlıyorum yanımdan kalkıp gittiğini. Bir süre sonra uyandırmak için yatağa yaklaştığını. Ve kahretsin ki adama sülük gibi yapışıp bırakmadığımı. Aslında son kısmı hatırlamasam da olurmuş.

"Ş şey tamam hadi gidelim o zaman"

"Gel önce bir şeyler yiyelim. Öyle çıkalım"

"Hayır. Lütfen hemen çıkalım. Zaten hava kararmış iyice geç olmadan gidelim. Nolur hadi nolur"

Bıkkın bir nefes verdi "Başıma belasın ufaklık"

"Gidiyor muyuz?"

"Dolapta benim montlar var. Sana bir şeyler alana kadar onlardan birini giy" diye mırıldandı.

Koşa koşa dolabı açtım. Geneli siyah ve gri den oluşan montlar paltolar vardı.

"Ben bunların içinde kaybolurum. Çok büyük bunlar" başımı Efeye çevirdim.

Yanıma gelip dolabın en köşesinde kalmış kalın bir mont alıp üzerime giydirdi. Bu diğerlerine göre daha küçüktü ama yine de montun içine benden iki tane daha sığardı.

Efe "Yarın alışverişe çıkalım bu böyle olmayacak" diye homurdanmayı da ihmal etmedi.

"Tamam hadi gidelim artık" uzun zamandır dışarı çıkmıyordum. İstanbul'a geldiğimiz gün kaçırıldığımız için hiçbir yeri görememiştik.

Efe eline siyah bir bere ve atkı da alarak yanıma geldi. Açık bıraktığım saçlarımın üzerinden geçirdi bereyi. Atkıyı da boynuma doladı. Bir eldiven de alarak ellerime geçirdi.

"Bebek miyim ben. İstersen birde kundaklara sar" diye tersendim.

"Küçük civciv dehşet saçıyor" diyerek güldü gıcık ayı.

"Ha ha ha çok komik"

"Hadi yürü" dedi kapıyı açarken.

Beraber aşağıya indik. Atalay yine yine yine ve yine Lena'yı zapt edemediği için sakinleştirici yapmıştı. Tabii Lena Atalay'ın amel defterini dürttüğü içinde olabilirdi bu.

Biz son model simsiyah bir passat'a binerek yola koyulduk. Arabalara karşı zaafım olduğunu söylemiş miydim.

Sahil kenarından gidiyorduk ve bu soğukta bile simit satan bir amca gördüm.

"Efe"

"Hmm"

"Simit alsana"

Başını çevirip baktı.

"Simit mi. Acıktıysan önce bir restorana gidebiliriz" diye bir öneri sundu.

"Hayır. Ben Simit istiyorum. Yanında da çay. Hadi nolur simit alalım"

"Bir simitle doymazsın ki. Gel güzel bir yerde yemek yiyelim" diye ısrar etti.

"Ben simit istiyorum"

"Çocuksun ya çocuk, başıma belasın" diye söylene söylene arabayı kenara çekti.

"Boşomo beloson. Hıh. Naz son bonom koromson kobollon bono. Diyordun karın iki simit isteyince mi 'çocuksun, başım belasın' oluyor" ellerimi göğsümün altında birleştirdim ve pencereden bakmaya başladım.

Adi ayı kahkahalarla gülmeye başladı. Arabadan inip benim kapımı da açtı.

"Gel o simit arabasını komple alacağım sana" diyerek gülüyordu.

Hemen indim tabii arabadan. Birlikte simitçiye doğru ilerledik. Önünde durduk.

"Abi sen bu simitleri komple ver bize"

"Yok artık o kadar da değil. On tane versen yeter" dedim Efeye bakarak.

Dağ ayısı başını sen iflah olmazsın der gibi iki yana salladı.

Simitlerimizi alıp ilerliyorduk. Birden gözüme bir adam takıldı. Efe bana bakıp bir şeyler söylüyordu.

O adam bize doğru yaklaştı. Birden silahını çıkarıp Efeye hedef aldı. O ateşleyemeden Efenin önüne geçip boynuna sarıldım.

Sırtımda hissettiğim feci bir acıyla gözlerim doldu. Dizlerimin bağı çözüldü. Yere düşmek üzereyken bir el tutup kendine çekti.

Başımı kaldırıp baktım. Efe benimle birlikte yere çökmüştü. Sinirli ayı yine birilerine bağırıp çağırıyordu.

"Dayan lütfen dayan. Birşey olmayacak iyileşeceksin" gözlerim kapanmadan önce duyduğum son ses bu oldu.

Hemen ardından ellerimden kayıp giden simitler. Efenin uzaklardan gelen boğuk sesi. Sonrası derin bir sessizlik. Uçsuz bucaksız karanlık. Feci bir acı. Ve en sonunda hissizlik...

Aşk engel tanımaz Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin