Ayrılık

486 33 20
                                    

24. Bölüm
                       " Ayrılık"       

Dış ses.

Arabalar hastaneye doğru yola çıktı. Kızlar çok fazla havasız kalmışlardı. Renkleri solmuş, dudakları ve göz altları morarmıştı.

Efe, Naz'a bakamıyordu. İçi acıyordu. Biri sanki kalbine bıçak saplamış oydukça oyuyordu. Nefes alamıyordu. Biri sanki nefes borusuna yapışmıştı, bırakmıyor sıktıkça sıkıyordu.

Atalay Lena'dan gözünü ayıramıyordu. Sanki başka yere baksa kaybolacakmış gibi hissediyordu. Gözyaşları dur durak bilmiyordu. 

Araba hastanenin yanında durdu. Hastanenin önünde iki sedyeyle doktorlar bekliyorlardı zaten. Hemen kızları yoğun bakıma aldılar.

Atalay ve Efe hiçbir tepki veremiyorlardı artık. Mert'i bulma ve Can'la ilgilenme işi Berat'a kalmıştı. Berat hastaneden ayrıldı. Onların başında da bekleyebilirdi ama bunun bir faydası yoktu. Mert'i bulmak daha mantıklı bir karardı şu aşamada.

Kızların son hali gitmiyordu gözlerinin önünden. Ölü gibilerdi. Onları kaybetme düşüncesi doldu akıllarına.

"Efe" kısık bir sesle seslendi.

"Hı"

"Onlara birşey olmaz değil mi?" fısıltı şeklinde ki bir ses tonuyla sordu Atalay.

Cevap veremedi Efe. Sustu. Bilmiyordu çünkü. Yaşasın istiyordu. Hiçbir şey olmasın. Ama o yaraları. Morarmış dudakları, göz altları. Bembeyaz yüzü. Burnundan çenesine süzülen kan. Başından damlayan, durmayan kanlar. Kolundaki morluklar...

Delirmek üzereydi Efe. Naz'ın o hali aklına geldikçe aklını kaybedecek gibi oluyordu.

Duvara tutundu. Gözlerini sımsıkı kapattı. Duvara yasladı başını. Elleriyle kapattı kulaklarını. Gözlerinden süzüldü damla damla yaşlar.

Atalay beklentiyle bakıyordu Efeye. Şuan bir teselliye ihtiyacı vardı. Efe dese inanırdı. O bişey olmaz dese olmazdı. Ama niye susuyordu, birşey demeliydi. Yaşayacaklar. Hiçbir şey olmayacak demeliydi. Susmamalıydı. Yere, duvar dibine çöktü. Tek dilekleri onları sağ salim görmekti...

.......

Ölüm gibi geçen on günün ardından normal odaya alındı kızlar.

Efe odanın önüne geldi. Eli kapıya gitti ama açamadı. Bekledi öylece. Onun yüzünden ölümden dönmüş karısının yüzüne nasıl bakacağını düşündü. Derin bir nefes aldı. Boğazındaki yumruya rağmen yutkunmaya çalıştı. Onu görmeliydi. Yaşadığını, nefes aldığını kendi gözleriyle görmeliydi.

Cesaretini toplayıp açtı kapıyı. Nefret ettiği pembe hastane geceliği vardı üstünde. Yanına ilerledi. Yatağın yanında durdu. Elini uzattı, yüzüne dokunmak istedi. Yapamadı. Dudağı patlamıştı. Kaşı açılmıştı. Yüzünde nefes alabilmesi için oksijen maskesi vardı. Kıyamadı dokunmaya. İncitirim diye korktu. Eli saçlarına gitti. Başındaki beyaz bandajı görüp geri çekti elini. Yüzünü buruşturup hafif iniltili bir ses çıkardı, kendi canı acıyormuşcasına. Kolları, bacakları morluklar içindeydi.

Gözlerini kapattı. Derin bir nefes aldı. Tam o an duyduğu cılız sesle gözlerini açtı.

"Efe" diyordu cılız çıkan sesiyle.

"Söyle ufaklık" dedi kısık bir sesle.

Naz yatakta doğrulmaya çalıştı. Maskeyi çıkarmıştı.

"Dur kalkma" endişeyle nazikçe geri yatırdı kızı.

Melül melül bakıyordu Efeye.

"Sarılsana bana" dedi ağlamaklı bir sesle.

Aşk engel tanımaz Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin