Oyun başlasın

224 23 75
                                    

35.Bölüm

                    " Oyun başlasın "

Dış ses.

Sabah olmuştu. Naz ve Lena bir yıldır ilk defa bu kadar uzun süre uyumuşlardı. Üç saatlik bu uyku onlara cehennem azabı gibi gelmişti.

Feci bir baş ağrısı ile kalkmışlardı. Saate baktılar. Sabahın yedisi olmuştu. Yine kabuslarla uyandıkları için kan ter içinde kalmışlardı.

Naz odasının üstüne geldiğini hissedince balkonuna çıktı. Bir yıldır hakim olduğu manzara vardı etrafta. Kocaman bir villa. Her yer bembeyaz bir örtüyle kaplanmış manzara. Etrafında bir sürü koruma. Korumalara emirler yağdıran Kaan.

Yine formunda olan bir adet Kaan. Bazen hayret ediyordu bu adama. Kendilerinin yanında her şeyi şakaya vuran, çenesi düşük Kaan, diğer insanları bir bakışıyla yüreğinin olmadık yerlerinde atmasına sebep oluyordu. Bu da o anlardan biriydi.

İzlendiğini fark eden Kaan başını kaldırdı. Naz ile göz göze geldi. Kaşları çatıldı.

"Lan kaçık karı bu soğukta bu şekilde dışarı mı çıkılır. Gir içeri." ters ters bakıyordu Naz'a.

Göz devirmekle yetindi sadece. Üstüne baktı sonra. Üzerinde incecik bir tişört ve eşofman altı vardı. Ve Rusya bu kombinle balkona çıkamayacak kadar soğuk bir ülkeydi.

Olsundu. Naz soğuğu severdi. Sıcak havalardansa soğuk havayı tercih ederdi.

Kaan tekrar kükreyince el mecbur odasına girdi. Ama girmeden önce Kaan'a dil çıkarmayı da ihmal etmemişti tabii.

Kaan kızların bu hallerine alışık olduğu için 'Sen iflah olmazsın' tarzında kafa sallamakla yetindi.

Naz soğuk bir duş alıp kendine gelmeye çalıştı. Odaya geri dönüp işe gitmek için hazırlanmaya başladı.

Siyah bir pantolon üzerine de beyaz, boyunlu bir kazak geçirdi. Onun üzerine de siyah paltosunu alıp, küçük ışıltılı zarif bir kolyede takınca işi bitmişti.

......

Hastaneye gelmişlerdi. Selam veren birkaç hemşirenin selamını alıp odasına geçtiler.

Naz odasına girdi. İlk iş olarak beyaz öldüğünü geçirdi üzerine. Steteskopunu boynuna taktı. Telefonunu da cebine koyup odadan çıktı.

Kantine inip çay alacaktı. Kahve içmek isterdi ama kokusu yüzünden içmiyordu bir yıldır. Olmadık şeyleri hatırlatıyordu.

Aslında çay içmeye de son iki ayda başlamıştı. İlk başlarda sadece su içiyordu.

Amaçsızca etrafa bakınıp kantine doğru ilerliyordu. Gözüne çarpan şeyle durdu.

Küçük bir oğlan çocuğu ve küçük bir kız çocuğu oturuyordu sandalyelerde. Bu elbet normaldi ama iki çocuk el ele bir şekilde oturuyordu. Tahminen çocuk sekiz yaşlarında kızda altı yaşlarındaydı.

Küçük kız çocuğun elini sıkıca tutuyordu. Sonra masmavi iri gözlerini çocuğun yeşil gözlerine dikti. Dudakları titriyordu küçük kızın. Gözünden bir damla yaş süzülürken çocuk bir şeyler söyledi. Kız kıkır kıkır gülmeye başladı.

Çocuk oturduğu sandalyeden kalkıp kızın önünde diz çöktü. Küçücük avucuyla kızın göz yaşlarını sildi. Sonra bir şeyler söyleyip hızla koşarak yanından ayrıldı.

Bir süre bakakaldı küçük kıza. Gitmek istiyor ama bir türlü gidemiyordu. Çocuğun nereye gittiğini merak ediyordu. Merakına yenik düştü. Bir süre sonra çocuk elinde bir poşet ve karton bardakta çayla kıza doğru ilerledi. Çayı dökmemek için paytak paytak yürüyordu. Muhtemelen çay sıcaktı ve küçük çocuğun eli yanıyordu. Ama buna rağmen hiç şikayet eder gibi bir hali yoktu.

Elindekileri biraz önce kalktığı sandalyeye bıraktı. Tekrar kızın önünde diz çöktü. Kıza bakarken yüzü ışıldamıştı küçük çocuğun.

O an anladı Naz bu iki çocuk kardeş değildi.

Çocuk küçük kıza öyle bir bakıyordu ki. Sanki içi gidiyormuş gibi... Bu yaşta böyle bir sevgi...

Küçük çocuk poşetten bir tane simit alıp kıza uzattı. Sonra vazgeçerek geri çekti elini. Simitten bir parça koparıp kendi elleriyle yedirdi küçük kıza.

Sonra simiti eline tutuşturdu. Bıraktığı çayı alıp üfledi. Üfledi, üfledi.

Çaydan küçük bir yudum alıp soğuduğuna kanaat getirdikten sonra yavaşça içirdi kıza.

Minik eliyle ağzına yüzüne bulaşan kırıntılarıda temizledi.

Naz o an çocuğun eline bakmıştı. Bileğinde masmavi bir toka vardı.

Küçük çocuk kızın elinden tutup kaldırdı. Arkasına geçip yüzüne düşen saçları nazikçe çekti. Yavaş yavaş elleriyle taradı. Sonra da örmeye başladı. Örgüsü bitince bileğindeki tokayı örgünün ucuna bağladı.

Naz eline düşen ıslaklıkla elini yüzüne götürdü. O an anlayabilmişti ağladığını.

Hızla dışarı attı kendini. Boş bir banka oturdu.

Eli istemsizce bileğine gitti. Artık boş olan bileğine. Bir damla gözyaşı süzüldü gözlerinden.

Derince yutkundu. Simit ve çay tadı doldu damağına. Bir gözyaşı daha süzüldü yanaklarından.

Şen bir kahkaha sesi yankılandı kulaklarında. Gözyaşları usul usul süzüldü gözlerinden.

Derin bir nefes aldı. Kahve kokusu doldu ciğerlerine. Gözyaşlarının ardı arkası kesilmeden akıyordu.

Sımsıkı yumdu gözlerini. Unutmak istediği suret geldi gözlerinin önüne. Hızla açıldı gözleri.

Elinin tersiyle sildi gözyaşlarını. İçindeki derin üzüntü yok oldu.

Onun yerine içinde derin bir alev yanmaya başladı.

Derin bir soluk çekti içine. Bu sefer kan kokusu doldu ciğerlerine.

Yutkundu. Bu sefer kanın metalik tadını hissetti ağzının içinde.

Kulaklarında bu sefer acı dolu feryatlar yankılandı.

Gözlerini kapattı. Bu sefer kana boyanmış bir birinden farklı suretler belirdi gözlerinin önünde.

Gözleri alev alev yanıyordu öfkeden. İntikam ateşiyle yanıp tutuşuyordu.

Elini cebine attı. Telefonunu çıkardı. Ezbere bildiği numarayı tıkladı.

Kaan açtı telefonu saniyesinde.

Naz "Başlıyoruz." dedi ve telefonu kapattı.

Kaan anlaması gerekeni anlamıştı. Hemen işe koyuldu.

Naz hızla hastaneye girip önlüğünü ve steteskopunu çıkarıp masaya fırlattı.

Lena'yı da alarak yola koyuldu. Karlı, buz tutmuş yolda son sürat gidiyorlardı.
Asla hızı düşürmüyordu.

Kızların gözleri intikam ateşiyle yanıyordu.

Birinci perde kapanmıştı.

Asıl oyun şimdi başlıyordu...

Aşk engel tanımaz Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin