Kasabanın sıcak ve sevimli sokakları, adeta zamanın huzurlu bir akışına kapılmış gibiydi. Evler, birbirine yakın, bahçeleri ise çiçeklerle doluydu,yolları iri taşlarla bezenmiş güzel ve eşsiz görünüyordu. Burada çoğu yerin aksine kaos ve kavga pek olmaz herkes birbiriyle dostça yaşar ve geçinirdi. Nilgün Hanım ve Kudret Bey de bu kasabanın eski yerlisiydi. Kızları Dilan evlenip İstanbul'a taşındığında çok üzülüp onun yanına İstanbul'a gitmeyi düşünmüşlerdi ama yerlerinden ayrılmayı hiç istemedikleri için bunu erteleyip durmuşlardı. Kızları hamile olana dek bu düzenlerini bozmadılar ama en sonunda İstanbul'da onlarla yaşamak zorunda kaldılar. Nilgün Hanım, kızı Dilan'ı zar zor dünyaya getirmişti ,ilk ve tek çocukları olduğu için hep üzerine titreyerek yetiştirmişlerdi.Kızlarının canı yansa uzakta da olsa hissederdi. Damadı Cem de iyi bir tahsili olan iyi gelirli biriydi,evliliklerindeki tek sorun Cem'in ailesinin Dilan'ı istemeyişiydi. Bu sebepten dolayı Nilgün Hanım Cem'in ailesine tavırlı ve öfkeliydi. Cem de ailesini karşısına aldığı için evlendiklerinden beri görüşmemişti. Hamilelik bile iki aileyi bir araya getirmeye yetmemişti ki bebeğin doğumu da yetmeyecekti.
Dilan'ın doğumu başladığında Cem, toplantıdaydı ve telefonları kapalıydı. Yağmurlu bir sonbahardı.İstanbul her zamanki gibi trafik ve kaos... Hava fırtınalı ve iç karartıcıydı. Dilan nefes nefese bir taksinin içerisinde annesinin elini sıkıca tutarak inliyor ve sancı çekiyordu. Babası kızını yetiştirmek için sanki işe yarayacakmış gibi söylenerek taksi şoförünü delirtiyordu. Sonunda hastaneye vardıklarında çoktan doğum başlamıştı ve Cem'e de ulaşmayı başarmışlardı. Cem hızla yola çıkarken Dilan da doğumhaneye girmek için hazırlanıyordu.
Nilgün Hanım ve Kudret Bey telaşla kızlarının çığlıklarını ve iniltilerini işiterek etrafta dolanıyorlardı. Koridorun başında Cem 'i görüp biraz olsun rahatladıklarında Dilan'ın sesi de kesilmişti. Nilgün Hanım sonunda doğum yaptığını düşünüp rahatlarken içinde de hala kötü bir his vardı.Cem doğumhane kapısının önünde durdu ve birinin gelip bilgi vermesini bekledi.İçinde mutluluk ve korku bir aradaydı. Kızları Defne'yi kucağına alabileceğini düşündüğü için mutluydu ama aynı zamanda ikisine de bir şey olmasından korkuyordu.Bir süre sonra bebeğin ağlama sesi duyuldu.Tüm aile bu sesle yumuşamış ve rahatlamıştı. Az sonra Hemşire elinde bebekle çıktı ve bebeği garip bir yüz ifadesiyle babasına verdi.
"Hayırlı olsun,çok güzel bir kızınız oldu."
Cem kızına bakıp gülümsedi,minik ellerini tuttu ve kokladı. Nilgün Hanım ve Kudret Bey de bebeğe bakmak için yaklaştılar. Cem mırıldandı.
"Defne...Güzel kızım." Sonrasında Cem hemşireye döndü.
"Karım iyi değil mi?Onu ne zaman görebiliriz?"
Bu cümlenin ardında büyük bir karanlık ve içi doldurulamayacak kadar büyük bir boşluk vardı.Hemşire susuyordu ardından doktor da çıktı. Cem elindeki bebeği düşürmemeye çalışarak hemşireye geri verdi. Cem duraksadı ve doktora baktı.
"Karım nerede doktor bey?"
Doktor,Cem'e bakıp suratındaki maskeyi indirdi. Üzgün ve teselli etmeye çalışır bir yüz ifadesi vardı. Nilgün Hanım ve Kudret Bey korkarak birbirlerinin ellerini tuttular. Cem de duyacağı şeyden korkuyordu ama bir yandan da iyi şeyler olacağını fısıldıyordu kendine.Bu kadar sessizlik hayırlı mıydı?
Doktor karısının bu dünyada artık olmayacağını söylerken Cem olduğu yerde öylece kalmış,Dilan'ın anne ve babası da bağıra çağıra yerlere yatarken Hemşire Hanım hiçbir şey olmamış gibi küçük bebeği hazırlıyordu. Cem gözleri dolarken doğumhaneden karısının bedeninin çıkışını izledi. Herkes feryat ederken Dilan sedyede beyaz bir örtü örtülmüş halde morga götürülüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Babamın Evi
Teen FictionDefne, annesini doğumda kaybetmiş, uzun yıllar boyunca anneannesi ve dedesiyle ufak bir kasabada yaşamış genç bir kız. Dedesinin ölümünün ardından, hayatının bu aşamasında babasının yanında olması gerektiğine inanan anneannesi, Defne'nin babasıyla...