2.Bölüm Yol

5K 218 29
                                    

Babalar kızlarının ilk aşkıdır diye bir söz vardır. İlk aşkıdır,kahramanıdır,en iyi dostudur,güvendiği limandır ve daha fazla güzel şeyler de sıralanır bu cümlenin ardına ama  eğer ortada bir baba yoksa tüm bu olasılıklar da yoktur. Bazı babalar vardır,bazıları yoktur ve bazıları ise... Hiçbir anlama sığamayacak kadar büyük bir boşluktur. Bazen insan tüm bu sıfatları taşımasa bile yalnızca baba olmayı başarabilmiş bir figür görmek ister .Kahraman olmadan,ilk aşk olmadan yalnızca baba kelimesini karşılayabilecek kadarını bekler. Defne de bunu bekliyordu aslında hiçbir isteği yoktu.Bir kahramana,bir dosta ihtiyacı yoktu, yalnızca bir baba nasıl olur,ne hissettirir bunu bilmek istiyordu.

Hiç bilmediği bir şehirde hiç tanımadığı bir insanla aynı evde neler yapacağını düşünmüştü tüm gece boyunca.Nasıl biri olduğunu sorgulamıştı kendi kendine,belki de gerçekten onu seveceğini ve anlayabileceğini düşünmüştü.Çünkü o da biliyordu annesinin ölüm sebebinin kendisi olduğunu her ne kadar anneannesinin bunun böyle olmadığını her şeyin bir ilahi plana ait olduğunu söylese de o bunu biliyor ve içten içe doğduğuna pişman oluyordu. Her ne kadar eksik olsa da yine de güzel bir çocukluk geçirdiği için anneanne ve dedesine minnet duyuyordu. En azından onlar tarafından sevilebilmişti,kızlarını öldüren asıl sebep olmasına rağmen... Babası bunu yapamasa da kendince bunları düşünüp ona hak veriyordu. 

Küçük kasabadan ayrılırken hiçbir arkadaşına veda edememiş bir açıklama bile yapamamıştı ne yazıkki. Anneannesi onu sanki babası her an kararından vazgeçebilirmiş gibi hızlı ve acele bir şekilde hazırlamış ve otogardan yolcu etmişti. Yanına biraz para bir de evin adresinin yazıldığı küçük bir kağıt parçasını verip onu nasihatler yağmuruna tutmuştu.Defne ne yaşadığını bile anlayamazken bu kadar hızlı bir değişime hazır bile değilken hem şehrini hem çevresini hem de hayatını değiştiriyordu.Kolay değildi ve olmayacaktı. Uzun otobüs yolculuğunda kafasını cama yaslamış etraftaki manzarayı izliyordu. Aslında gözleri manzarada aklı yaşayacaklarındaydı. Kafasının içinde dönen kurguları ve onu neyin beklediği gerçeğini zaten dün gece düşünüp düşünüp durmuştu ama aynı şeyleri tekrar tekrar kurgulamaktan ve düşünmekten kendini alıkoyamıyordu.

'Ona baba mı demeliyim,yoksa Cem Bey mi? '

'Beni gördüğünde nasıl davranacak? Sarılacak mı yoksa sadece gözlerimin içine mi bakacak?'

Aklında dönüp duran bu sorulara ne yazık ki tek başına cevap bulamazdı,her şey oraya vardığında olacaktı.Kalbini ağrıtan bu hislerin ve kafasındaki bu soruların cevaplarını yalnızca oraya vardığında alacaktı.Anneannesinin anlattıkları ve eski fotoğraflarda gördüğü kadarıyla tanıyordu onu.Bir de doğum günlerinde gönderdiği siyah güllerle biliyordu-ki o güller ona bile değildi.Annesineydi.- Ve bir de her doğum gününden bir hafta önce gönderdiği küçük hediyeler vardı.Defne bu hediyeleri kendisini düşünen bir babası olduğunu hissettirdiği için seviyordu. Gelip görmese de,hiç sormasa da orada onu senede bir gün de olsa düşünmüş bir baba vardı.Uzun seneler bunları düşünüp hayaller kurarak geçmişti , gerçekten sevildiğinin hayalini kurarak.

Yedi sekiz saatlik bir yolculuğun ardından İstanbul'a varabilmişti. Elindeki ufak kağıtta yazan adresi indiği gibi bir adama sordu. Adam ona yol tarifi etti ama kafası karmakarışık olmuştu bile.Küçük bavulunu sürükleyerek hafif bayırlı yolda yürümeye başladı taksi duraklarına doğru.

Elindeki adresi taksiciye verdi ve zayıf bedenini arka koltuğa bıraktı.Şimdiden çok yorgundu ve bacakları sızlıyordu.Araç hareket ettiğinde gözünü kıstı ve camdan bakmaya başladı.Hava kararmaya başlamıştı bile, İstanbul renkli ışıklı kalabalık bir fanus gibiydi.İç karartıcı,sıkıcı,yapma bir dünya gibi hissettirmişti ona. Yağmur başladı birden, kalabalıklar arasında toprağa düşmeye çalışan minik bir su damlası gibi hissediyordu.Asla değebileceği bir toprak yokmuş gibi.

Babamın EviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin