•Bölüm 24•

232 18 4
                                    

HAZEL'İN AĞZINDAN:
Güneş doğarken uykusuzluktan geberen gözlerimi ovaladım. Geceden kalma halimle kapıya yürüdüm şuan tipim en son umursayacağım şeydi. sessizce merdivenlerden inip salona ulaştım. sokak kapısını açmamla havanın ne kadar soğuk olduğunu fark ettim. göğe baktım. anladım ki güneş karanlık bulutlardan dolayı kendini gösteremeyecekti. Kapıyı kapatım boş caddede yürümeye başladım. rüzgarda uçuşan saçlarıma inat yürüdüm.Aferim tanrıya böyle iyi oluyor. herkes uyurken bir ben uyumam birde onu uyutmam. üzerimdeki tişörte biraz daha sıkı sarıldım. Ayakkabılarımın çıkardığı tok ses beni uyuz etmişti.-şimdi ne yapacağım?- Biran sonsuza dek kaybolmayı diledim. Yanımdan geçen sarı taksi yi görmemle önce durdum. Daha sonra beynim durdu ne yapacağımı kestirememiştim. Zorlukla elimi kaldırıp arkasından bağırdım.
"Hey! Taksi!"
Şöför sesimi duymuş olacak ki durdu ve geri geldi. soğuk havayı içime son kez çekip taksiye bindim. Ben taksileride sevmiyordum. o kulandıkları araba kokuları midemi bulandırıyordu. ama bunun ki okadar ağır değildi. hiç yoktan yüzümü buruşturacak kadar değil.
"Şehrin sonundaki ormanlık araziye lütfen"
Orta yaşkı adam Kafasıyla onaylayıp aracı sürmeye devam etti. gözümün önünden gitmiyordu onu sahilde son gördüğüm hali. yanıma gelmeden önce dövüşmüştü.Üzerinde yırtılmış siyah bir tişört altında dar siyah mat bir pantolon vardı. ama diz kapağı yırtılmıştı sanırım dizinin üstüne düşmüştü ve yaralanmıştı. siyah saçları hiç olmadığı kadar dağanıktı ve o beni içine hapseden gri gözleri sanki olacaklardan haberi varmış gibi bakıyordu. yüzündeki morluklar onun güzelliğini bozmamıştı. Hala mükkemeldi benim gözümde. Beni o narin dokunuşuyla etkilediği dudakları o gün sanki denize düşmüş ve soğuktan dolayı morarmış gibiydi çatlamış dudaklarını o gün ısrarla ısırmıştı...
"Geldik" şöförün sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım.
"Borcum ne kadar?"
"35 lira"
Elimi cebime attığımda sadece yirmilik olduğunu fark edince gerildim.
"Şey üzerimde sadece yirmilik var. Size bunu taktim edeyim bana telefon numaranızı verin size borcumu ödeyim olmaz mı?"
"Para sizde kalsın. borcunuz filan yok"
"Ama olmaz öyle şey"
"Benimde senin yaşlarında kızım var. bu durumda oda olabilirdi. Müslüman evladıyız biz herşey karşılıklı değildir. Yok illa ödemekte ısrar ediyorsan, benim kızım kanser ona bir hayır duası et o bana yeterde artar bile"
Gözlerim dolarken konuştum.
"Allah acil şifalar versin amca. sağ ol"
Taksiden indikten sonra ellerimi gözlerime siper edip göz yaşlarımı sildim. zaten adamda Nihat Hatipoğlu gibi nur yüz vardı...
Havanın aydınlanması gerekirken dahada kararıyordu. Koca ormanda nerede bulacaktım? Ormanın içindeki yoldan yürümeye devam ettim. bir süre sonra karşıma tahtadan iki katlı bir kulübe çıkmıştı. burası olabilirdi. koşar adım kapıya ulaştım ve var gücümle çaldım. Ama açan olmamıştı. Yanağımdaki hissetiğim ıslaklıkla kapıyı bırakıp göğe baktım. Yağmur yağmıyor bulutlar adeta benim için ağlıyordu. Tam vazgeçmişken kapının yanında bulunan camdan birinin baktığını fark ettim. göz göze gelmesiyle perdeyi suratıma kapamıştı. bu gözler? Siyaha çalan gri gözler. Bu oydu Gece. yağmurdan tişörtüm vücuduma yapışırken kapıyı istekle çaldım.
"Gece lütfen aç!"
"Git burdan!" Dediğini duydum kapının arkasından.
"Asla!Burda donarak öleceğimi bilsemde gitmiyorum!"
Sesi çıkmamıştı. ve kapıyı hala açmıyordu. ama ben inat edersem vaz geçmem. kapının önüne oturup o yağmurda, o buzu andırmayacak soğukta beklemeye başladım...
Tam bir vicdansızdı soğuktan ve yağmurdan dudaklarım mosmor kesilmiş zangır zangır titrerken o beni içeri almamıştı. Kibritci kız misali içimi ısıtmak için şarkı mırıldandım. soğuktan sesim kısılmış ve çatalıyordu hatta ağlayacaklı çıkıyordu.
"İnsan yanlız kalamaz yapamaz...
Döner durur yatağında,uyuyamaz...
Ben seni kaybettim anladım.
Gündüzleri gecelere zor bağladım.
Hani zaman her şeye ilaç ya.Yalanmış.
Hani aşklar hep gelip geçer ya. Kalırmış.
Rüzgar esti üstüme,üstüme,üstüme
Seni vurdu yüzüme,yüzüme,yüzüme..."
Gözlerim uykusuzluktan ağırlaşırken tekrar ovaladım. ama fayda etmiyordu çok ukum vardı. soğuk ukumu ikiye katlamıştı. Sanırım donarak ölüyorum.. diye düşündüm. tamda istediğim gibi...
Vücudum uyuşurken hissedemediğimi fark ettim. sıcak suyu hissedemiyordum. sıcak su mu? Korku ve heyecanla gözlerimi açtım. Banyodaydım. yerde Gece'nin beni kavradığı kolarının arasında.
"Öldüm mü?" Sesim hırıştılı ve son derece kısık çıkmıştı.
"Hayır" dedi o muhteşem sesiyle. Ama ölmüş olmalıyım ki şu an cennetteyim diye içimden geçirdim.
"Gece özür dilerim." dedim mırıldayarak.
"Beni susarken bölme"
Sıcak suya inat bir anda üşüdüm. bana bukadar soğuk davranması beni dışarıdaki havadan daha kötü etkiliyordu.
"Konuşmamız gerekiyor" sanki ben az önce hiç bilşey söylememişim gibi suyu kapatıp beni kucağına aldı.
"Beni dinlemiyorsun"
Hala beni takmıyordu. banyodan çıkınca yatak olan bir odaya girmiş bulunduk.
"Buz dolabından farkın yok"
Hala umursamaması beni çıldırtıyordu. beni yatağa bırakıp eski ahşap dolaba ilerledi ve içinden kıyafet çıkartıp geri yanıma geldi.
"Gece" dedim yorulmuş ses tonumla. gözlerimin içine bir kaç saniye bakıp ağzını dahi açmadan devam etti. Elini ıslak tişörtümün etklerine atınca gereksizce gerildim.
"Ne yapıyorsun?"
Beni neden takmıyor!? Hızla tişörtümü çıkarınca ne olduğumu şaşırdım. kuru bir kazağı kafamdan seri bir şekilde geçirdi.işini kolaylaştırmak için kollarımı kazağın kollarından geçirdim. Ellerini pantolonumun merfuarına atınca hızla ellerimle ellerini tuttum.
"Ben yaparım.Bakma"
Tuttuğum ellerini çekip bakma dememişim gibi gözlerini üzerime dikti.
"Bakmayı kes"
Bakışlarını kaçırıp kafasını diyer tarafa çevirdi. Hızla pantolonumu çıkarıp bana verdiği eşohmanı giydim.
"yağmur dinince gidersin. biraz ısın" dedi buzu aratmıyacak sesiyle.
"Lütfen dinle beni lütfen" artık yalvarma noktasına gelmiştim.
"Seni dinlemek istemiyorum. ben senden uzak duruyorum. sende bende uzak dur."
"Yapamam" dedim haykırırcasına. gözümden akan yaşa engel olamadım. O mükkemel güzellikteki yüzünü avuçlarım içerisine aldım.
"Yapamam" diye mırıldandım. ağlıyordum. anlımı anlına dayadım.
"Uzak duramam" bu kes fısıldamıştım.
Göz yaşlarım yanaklarımdan süzülürken, dudaklarımı dudaklarına bastırdım. bir kaç saniye öyle durduktan sonra iki eliyle omuzlarımdan kavrayıp beni iterek ondan ayrılmamı sağladı.
"Bunu bir daha yapma!" Dedi ve yataktan kalkıp odadan çıktı. ağlamam şiddetlenirken onu ne kadar kırmış olduğumu düşündüm. hak etmediği şeyler söylemiştim. koca sessizlikte sadece ağlama sesim duyuluyordu. benden nefret ettiği düşüncesi ruhumu eritiyordu. onunla konuşmam gereken çok şey vardı ve o beni dinlemiyordu. yataktan kalkıp odadan çıktım. spiral merdivenlerden aşağı indim. televizyonun karşısındaki koltukta uzanmış öylece televizyon seyrediyordu. ama olay şu ki televizyon açık değildi. Umutsuzca kapıya yürüdüm. belki durdurur umuduyla. ama durdurmak ne kelime tek bir cümle dahi kurmamıştı. Kalbimin kırılma sesiyle kapıyı araladım. yağmur atıştırıyordu ama çok değil ince ince yağıyordu. evden çıkıp kapıyı kapattım. geldiğim yoldan geri ilerledim... yağmur durmuştu ve ben kaybolmuştum aferim bana! Sağımdaki tanıdık ağaca baktım az öncede onun yanından geçmiştim. Gece'nin evini geri bulmalıydım. ters yönde ilerledim saatlar sonra bulduğumda şükrettim. koşarak kapıya ulaştım ve alacaklı gibi çaldım. ama amamıştı. hadi ama. gözlerimi devirince kapının önünde siyah bir zarf gördüm. Alıp inceledim isimsizdi. Zarfı özenle açtım. beyaz bir kağıt parçasına siyah mürekkep kalemle özenerek yazılmış bir not duruyordu.
-Beni kendi ayaklarınla Geceye getirdin. Sana minnetarım. Geriye kalan tek şey çin şişelerinde boğulan umutlarımın intikamını almak. Korkma ölümü tamda senin arzuladığın şekilde olacak.

AMA NE OLUR YORUM İSTİYORUM LÜTFEEENNNN

Gece'nin Elli TonuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin