Gece'nin Ağzından:
Kendi kapattığım ışığı şimdi yakmaya çalışyordum. Neden bu kadar zor? Nasıl olurda göremem? Elimi soğuk duvarda gezdirdim. Nerde bu tuş?
"Gece neden uyumuyorsun?"
Hazel'in bitkin ve yorgun sesi kullaklarıma ulaştığında dikkatlice sesine doğru döndüm. -Göremiyorum- kendi kendime mırıldandım.
"Sigara içecektim. Ama göremiyorum"
Ses gelmemişti ama hareketlenme vardı.
"Göremiyor musun? Ben seni görebiliyorum"
Bir anda tuşun klik sesiyle oda aydınlandı. Hazel hemen yanımda duryordu. Yanıma gelirken onu görememiştim.Bu durum beni fazlasıyla rahatsız etmişti.
"Biraz dışarı çıkacağım" diyerek kapıya yaklaştım.
"Eşlik etmek istiyorum. Birlikte çıkalım" ben daha cevabımı vermeden o hemen üzerine kalın birşeyler giyip yanımda bitti.
Dışarı çıktığımızda gecenin bir yarısı olduğu için sokakta hiç kimse yoktu. Hazel bana ilerideki çocuk parkına gitmeyi teklif ettiğinde kabuk edip etmemekte kararsız kaldım. Bir türlü o parkı geceleri aydınlatmıyorlardı. Genede onu kırmak istemediğim için gitmeyi kabul ettim. Parka geldiğimizde sokak labalarının uzakta kaldıkları için fayda etmediğini fark edince hüsrana uğradım. Hazele yapıştım.
"Yardım etde bir yere oturalım"
"İşte şu ilerideki banka oturabiliriz" diye ilerlemeye başladı. Acaba hangi baktı? Ben neden göremiyorum?
"İleride bank olduğuna emin misin hiç bir şey görünmüyor zifiri karanlık"
İlerlemeyi bıraktı ve kolunu benden kurtardı. Bir anda boşlukta gibi hissetim. Elimi yanımda salladığımda Hazeli hissedemedim.
"Yah! Nerdesin?"
"Oturmayı pilanlamıyor musun? Öylece dikilecek misin?"
Derin bir nefes alıp hafif öne doğru eğildim. Elimle bankı arıyordum. Soğuk tahtayı elimin altında hissedince sakince yoklayarak oturdum.
"Yıldızlar çok güzel" Hazelin söylediği şeyle kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım. -Ay-
"Yıldız filan yok." Diye homurdandım.
"Cidden göremiyor musun? Ordalar çok fazlalar ve parlıyorlar"
Söylediği yıldızları görmek umuduyla tekrar gökyüzüne baktım.
"Tek gördüğüm ay. Parlak ve büyük. Ay haricinde başka parlayan bir şey göremiyorum"
Sessizlikte yüzüme sıcaklık hakim oldu. Kafamı hafif Hazele çevirip ona baktım. Nefesini yüzümde hissetmesem yanımda olduğuna garanti vermezdim.
"Sahiden görmüyorsun!"
Diye şaşkınlıkla bağırdı. Evet görmüyordum ve bu normal değildi. Ilk defa başıma böyle birşey geliyordu. Korkmuştum
"Göremiyorum"
"Ne zamandan beri sende gece körlüğü var?"
Söylediği şeyle yerimde irkildim.
"Bende gece körlüğü filan yok.Hem o da ne öyle kör mör değilim ben!"
Elimi tutup bana yaklaştı.
"Kör değilsin. Bu bir hastalık karanlıkta hiç bir şey göremezsin. Loş ışık olsa bile nesleri seçemez bulanık görürsün. Buna gece körlüğü diyorlar"
Kaşlarım çatıldı ben normalde karanlıkta kesinlike önümü göre biliyordum ne olduda bir anda böyle saçma sapan bir şey ortaya çıktı?
"Tuhaf konuşmayı bırak. Ben sağlıklıyım."
"Yah! Burnunun dibindeki beni bile göremiyorsun!" Diye homurdandı. Soluk alış verişlerini takip edip dudaklarına doğru eğildim
"Eğer öyle birşey varsa. Seni göremeyeceğim yerlere gitme."
Kulağıma gelen kıkırdamayla geri çekilip kaçlarımı çattım.
"Ne diye gülüyorsun?"
"Bi an unutum kafamı salladım... Gitmem"
Diyerek kahkahayı bastı. Ah cidden onu seviyorum...Hastaneden çıkarken Hazel ve Cana ölümcül bakışlarımı gönderdim.
"Buna gerek var mıydı yani? Gece görüp görmemek kimin umrunda ki!"
"Emin olmak istedim" diye söylendi Hazel.
"Artık eminsin!"
Bir anda durup bana baktı.
"Sen iyimisin? Sadece muane oldun. Dünya'nın sonu değil ya!"
Nasıl oluyarda bu kadar anlayışsız olabiliyor? Sabahın köründe beni hastaneye sürklediğine inanamıyorum. Ben hastaneden ölümüne nefret ederken hemde!...
Döngü:
Batın silahı benim kafamdan çekip kendi kafasına dayadı.
"Üzgünüm. Özür dilerim!...Sendende özür dilerim abi sana iyi bir kardeş olmadığım için özür dilerim"
Ve o metalin kemiğe çarpma sesi kuaklarımı sağır ederken Batın'ın kanlı cansız bedeni önüme serildi...
Gördüğüm şeyle geri geri ilerleyip yere güştüm. Nefes alamıyordum. o korkunç anı tekrar yaşamıştım resmen.
"Gece iyimisin? Neyin var? Neden boş bakıyorsun? Başın mı döndü?" Hazel'in ardı arkasına sorduğu sorulara cevap verememiştim. Yine olmuştu. Saniyeler önce ayaklarımın dibindeydi. Yere baktım. Soğuk asfaltta kan görmemeyi umut ederek baktım. Artık ayakta kabus görüyor olmak yetenek olmalıydı. Suratımı ekşiterek yerden kalktım.
"Beni korkutuyorsun"
Tek kelime etmeden arabaya ilerledim. Sakin ol. Sadece dejavu gibi birşeydi. Hatırlama. Düşünme hissetme...
Gaza birazdaha bastığımda Can arka koltukta sıkıca tutunmaya başladı. Sessizliği bozarak konuştum.
"O lanet geceyi gördüm. Batın'ın kendini öldürdüğü geceyi"
Hazel bakışlarını bana yönlendirdi.
"Uyumuyordun. Rüyada da değildin. İmge mi gördün yani?"
"Bilmiyorum. İmge, hayal ya da rüra ne fark eder ki gördüm işte"
"Bundan hoşlanmayacaksın ama belkide hastaneye-"
Ani firen yapmamla öne savruldu.
"Sana son kez söylüyorum! Bir daha o lanet yerin adını ağzına alma!" Bilmem kaç desibel yükseklikte bağırmıştım. Korkudan koltuğa sinip başını eğdi. Cansa irileşmiş gözlerle dehşet içinde bana bakıyordu.
"Bağırmak istemedim"
Hazel beni duymamazlıktan gelerek kafasını cama yaslayıp dışarıyı izlemeye koyuldu.
Derin bir nefes alıp tekrar yola odaklandım.- Sakin olmalıyım sinirlenecek bir durum yok. O bir şey yapmadı-
Döngü:
Babam bıçağı anneme sapladığında başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Beynimden vurulmuşa döndüm.
"Katilsin sen! Canavar!" Çığlıklarım dahi okadar tizdi ki. Bana yöneldi nefretle. Şaşırmamıştım bu nefretine zaten ne zaman baba olmuştu ki? Bir canavardı benim gözümde ve şimdi ise gerçekten bir canavar olduğunu kanıtlıyordu
"Öldüreceğim seni!"...
"Gece!" Hazelin çığlığıyla karıştı babamın kükremesi. Ben daha ne olduğunu idrak edemeden karanlıkta görebildiğim tek olan Ayım dahi söndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece'nin Elli Tonu
Подростковая литератураBunu yapmamalıydım. Göz ardı etmeliydim, görmemişim gibi, körmüşüm gibi...Sana hiç bakmamalıydım. Kaçmam gerekirdi, duymamış gibi yapmalıydım, dinememiş gibi, sağırmışım gibi...Kalbimi dinlememeliydim.