hehehe ben geldim :D Neyse uzatmadan başlıyorum:
HAZEL'İN AĞZINDAN:
Bu oydu dünkü çocuk. Karşısında ki çocuğa sıkı bir yumruk geçirdi. Çocuk sendeleyerek yere düştü. Kalkmasına izin vermeden karın boşuğuna ardardına tekmeler savurdu.Çocuk yerde inim inim inliyordu. Koşara adım Gece'nin yanına gittim ve kolundan kavrayıp bedenini bana çevirdim. Yüzü gerilmiş ve soluk soluğa kalmıştı. Burnundan resmen duman soluyordu.
''Bana işim sırasında bir daha müdahale etme!'' diye kükredi.
''Sen insanları öldürmeye falan mı programlısın?'' dedim kaşlarımı çatarak. Beni Taklit edercesine kaşlarını çattı.
''Yanıma gelmeden önce cesaretlik iksiri falan mı içtin?'' dedi o soğukluğundan taviz vermeyen sesiyle. Önce ben sormuştum ama bunu tartışacak değildim.
''Nesin sen tanrı falan mı? Beni sen yaşatmıyorsun. Yani senden korkmamı bekleme'' sesim oldukca net birşekilde çıkmıştı.
''Seni ben yaşatmıyorum ama öldüre bilirim. Senin ölüm meleğin olmamı istemiyorsan işime burnunu sokma'' her kelmesini, her hecesini bastıra bastıra söylemişti. Nasıl bukadar acımasız olabiliyordu. Doğru kelime bumu bilmiyorum ama acımasızlıktı bu, belkide korkusuzluk yada sadece psikopat. Onu bir kelimeyle anlatmamı isteseniz Gece derdim. Çünkü Gecenin, karanlığın ta kendisiydi. Kolunu çekip çocuğa döndü.
''Git o patronun olucak ite selamımı söyle'' dedi ve yoluna devam etti.Resmen o ilerlemedi yol Kayıp gitti. Saniyeler içerisinde gözden kayboldu. Bende koşar adım eve gittim. Kapıyı Sena Sultan açmıştı.''Sultanların sultanı.'' diyerek yanağına sulu bir öpücük kondurdum. Sena sultan bizim evimizin yardımcısıydı. Bütün işimize tek başına yetişirdi.
''Canımın içi'' diyerek oda beni öptü.
''Bengi nerde Sena sultan.?" dedim ceketimi askılığa asarak.
''Odasında dinleniyor'' dedi. Mutfağa geçerken. İkişer ikişer merdivenlerden çıkıp Bengi'nin odasına girim. Bilgisayar başında en sevdiğim oyun OUTLAST oynuyordu. Bu oyunu görünce aklıma kafes dövüşü geldi. Ne alaka bende bilmiyorum. Birinde delilerle dolu akıl hastanesi diğerinde sadece dövüş...
''OO Bengi hanım bakıyorumda keyfiniz yerinde'' diyerek yanağından öptüm. kıkırdayıp oda beni öptü.
''Bengi delinin biri orda. Yatağın altına gir'' diye cırladım. Seri bir şekilde oyunun karakterini yatağın altına sokarak saklamıştı. Bu oyun cidden korkunç ve aksiyon doluydu. Tüm dikkatini oyuna vermişti.
''Kendini iyi hissediyorsan akşam birşeyler yapmak ister misin?'' oyunu takip ederek. Dikkatini dağıtmadan konuştu.
''Evet. Aklında bişeyler var mı?''
''Kameranın pili bitmek üzere. Hah orda bir pil var al onu.'' Dediğim gibi pili almıştı. Şimdi diyorsunuz neyin kafası bu? Özet geçerek açıklıyorum. Bu OUTLAST da gazeteci bir karakter. Hakkında kötü şeyler duyduğu bir akıl hastanesine gider. Bunu kanıtlamak için. Ben malığından olduğunu düşünyorum. Neyse orda olanları kaydetmek için bir kamerası var ve oyunda cidden hastanede kötü şeyler oluyor. Çoğu yerde elektirk filan zaten yok kameranın ışığından yararlanıyor o şekilde pil lağzım yani. Hastanede deliler filan var öyle manyak bir oyun +13 diyorlar ama bence +18 o derece korkutucu. Konudan çıktık afedersiniz.
''Ben diyorum ki bara gidelim'' cümlem üzerine Bengi kafasını oyundan kaldırıp bana WTF? Bakışı attı.
''Sen ve bara gitmek'' dedi tek kaşını kaldırarak.
''Evet'' dedim.
''Hazel ve bara gitmek'' dedi aynı ifadeyle.
''Evet.''dedim bıtkınlıkla.
''Hazel Hançer ve bara gitmek'' diyince benimle dalğa geçtiğini fark ettim. Elimi bilgsayarın kapatma tuşuna götürdüm.
''Bengi benimle teşekkür mü geçiyorsun?'' dedim tehtit edercesine.
''Hayırrrrrrr. Tamam gidelim.Ama önce şu oyun bitsin'' dedi. Bende acımadan kapatma tuşuna bastım. Bengiden bir ahat, bir haykırış görmeniz lağzım. Sanki evladından oluyor.
''HAYIIIIIIIIIIRRRRRRRRRRRRRRR''...
Babam va cici annem işten dönmeden evden çıktık. Taksiye binip bara geldik. Ben normalde cidden böyle ortamları sevmezdim. Ancak Gece'yi izlemek istiyorum. Nasıl bukadar Güçlü, korkusuz bir yandan acımasız ,bir okadar vurdum duymaz olabiliyordu doğrusu merak ediyorum. Derin bir nefes alıp bardan içeri girdim. Tahmin ettiğim gibi Yankı burdaydı. Kafesin önünde dikilmiş dövüşü izliyordu. Bengiyle yanına gittik. Bengiyi görünce başta şaşırdı ama şaşkınlığını bastırıp kocaman sarıldı ve dudaklarına bukre kondurdu. Bense onlara bakmamaya çalışarak dövüşe odaklandım.
''Sen buralara gelirmiydin Hazel'' diye bana yöneldi yankı. onlara dönmeden konuştum.
''Sadece dövüşü izlemek istedim'' diyerek kestirip attım.
''Peki öyle olsun.'' ...
Gözlerim Gece'nin gözleriyle buluştu. Bitkin ve kötü gözüküyordu. Karşısında acayip kaslı bir adam vardı. Ama onun durumu Gece'den daha beter duruyordu. Gece adamın başından yakalayıp parmaklıklara doğru sürükledi ve kafasını ardarda Soğuk metale vurdu. Adam kanlar içerisinde yere yığıldı. İzleyicilerden bir çoğu küfür ederek bardan çıktı diyerleri ise Gece kazandığı için paralarını alma sevinciyle çoştular. Gece güçlükle kendini kafesten dışarı atmıştı. Ayakta zor durduğu belliydi. Hiç düşünmeden yanına gidip kolunun altına girdim. iğtiraz etmesinden çekiniyordum. ama sadece şaşırmıştı ve saniyesinde şaşkınlığını bastırdı.
''Ne yapıyorsun?'' sesi hırıltılı ve kısık çıkmıştı.
''Yürümene yardım ediyorum'' diyerek onu bardaki siyah ikili deri koltuklardan birine otutturdum. O sıra Yankı ve Bengi de tuhaf bakışlarıyla yanımıza geldiler. Telefonumun titrediğini hissetim. Elime alıp arayanın kim olduğuna baktım. Tanımadığım bir numaraydı. Açıp telefonu kulağıma götürdüm.
''Alo?''
''Hazel Hançer in telefonumu?'' Telefondaki ses erkek sesiydi. Ve kesinlikle yabancıydı. Bu sesi tanımıyordum.
''Evet. Buyrun?''
''Babanız Harun Hançer ve Anneniz Gizem Hançer tırafik kazasında hayatını kaybetti.''
Okuyan herkese teşekkürler..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece'nin Elli Tonu
ספרות נוערBunu yapmamalıydım. Göz ardı etmeliydim, görmemişim gibi, körmüşüm gibi...Sana hiç bakmamalıydım. Kaçmam gerekirdi, duymamış gibi yapmalıydım, dinememiş gibi, sağırmışım gibi...Kalbimi dinlememeliydim.