Çocuklar

83 9 7
                                    

Dilara - Günümüz -

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Dilara - Günümüz -

Çocuklar merdiven basamaklarında göründüğünde içimi sıcacık bir his kaplıyor. Hayatın koşturmacası içinde bıktığım, yorulduğum ve pes etmek istediğim çok an oluyor ama her şeye rağmen onları çok seviyorum ve gözlerim çocuklarla buluştuğunda diğer tüm negatif duygular aklımdan siliniyor.

Başak en büyükleri; on bir yaşında cıvıl cıvıl bir kız ama abla olmaktan nefret ediyor. Bendeki bütün renklere sahip: kızıl saç, yeşil göz, beyaz ten. Benim yeni sürümüm gibi düşünüyorum onu, bir üst modelim, bu yüzden az önce saydığım renkler onda en güzel formunda. Kalp şeklindeki yüzünde yer edinen iri gözleri, küçük çenesi ve belli belirsiz kaşlarıyla çok güzel bir kız. Ona her baktığımda içim korkuyla doluyor, bu güzel şeye birileri zarar verebilir diye düşünüyorum. Bazen düşüncelerim susmak bilmiyor. Geveze oluşuma meydan okurcasına benimle düelloya tutuşuyor iç sesim. Evet, haklısınız. Fazla konuşan insanlar cidden yoruyormuş. Kendimden yorulduğumu hissediyorum.

Başak saçını sıkıca toplamış, yüzü düşük. Erkek kardeşine öfkeden köpüren gözlerle bakıyor ve kolları bitişik. Küskün ve kızgın bir çocuk. En tehlikeli bileşen, diye düşünüyorum.

"İyi misin canım?" diyorum yanıma geldiğinde. Yanağını okşayarak bana bakmasını sağlıyorum.

"Ondan nefret ediyorum, her sabah saçımı mahvediyor." diyerek omuzlarını kaldırıp indiriyor kızım. O diye bahsettiği kişi Alperen, doğurduklarım arasında iki numara. Saçı sarıyla kızılın tonunda, on yaşında. Fazla atik, en büyük yeteneği her şeyi ustaca kırıp dökebilmesi. Çiçeklerimi ondan daima uzak tutarım. Kediler ve Alperen... Bu dünyada çiçeklerin en büyük iki düşmanı. Kızım kadar güzel bir yüzü var. Küçük şeytan, diyorum içimden. Hem tüyüne sahip hem de huyuna. Kendini ustaca sevdirir ama gülümsemesinin arkasında hangi kurnazlık yatar iş işten geçtikten sonra öğrenirsiniz. Müthiş bir anneyim, itiraf edin.

Üç numara Batu, beş yaşında. O kadar kızıl ve küçük ki evin içinde ateş topu yuvarlanıyor zannedebilirsiniz. En büyük yeteneği evin her yerini boyayabilmesi. Sanatçıları destekleme gönüllüsü olarak çizimlerine hiç ses çıkartmam. Her sene badana günü geldiğindeyse oğlumun suyuna giderim. "Yeni resimlerin için boş bir sayfa hazırlamamız gerekiyor. Bu yüzden duvarlar bembeyaz olmalı ve merak etme. Eski çizimlerin çoktan hafıza çerçevelerinde yerlerini aldılar. Onları hiçbir zaman unutmayacağız." derim. Birbirimizi öperiz ve Batu hevesle yeni boyanan duvarların kurumasını bekler. Çocukları mutlu etmek aslında çok kolay.

Sonuncu bebeğim ise gerçekten bebek. Dokuz aylık, sapsarı bir şey. Sürekli gülüyor, kıyafetlerden ve bebek bezinden nefret ediyor. Çıplak kalmak en büyük arzusu ve en büyük yeteneğiyse her yere işeyebilmek. Çıplaklık sorunu halledilmeli, haklısınız. Ne var ki Selin'in gülüşü her şeye bedel. Ona birazcık özgürlük tanımanın nesi kötü. İşte benim dünyamın dört merkezi.

Orada bir yerlerde Cem'de var elbette, yani eşim. Ama çok erken yaşta evlendik, henüz on dokuzumdaydım ve o yaşlar tehlikelidir. Kendinizi tanıma yaşınıza daha bir on yıl vardır ve duygular size, sizi kör edecek kadar hakimdir. Evet, Cem'i seviyorum ama artık ne yazık ki çocuklar hariç hiç ortak yönümüz yok. Biz de ortak yönümüzü arttırmak için çocukları çoğaltıyoruz. İroni yaptım lütfen kızmayın.

Başak surat asmaya devam ederken "Hey... Bu mutlu bir sabah ama. Fıstık ezmeli ekmekleriniz var." diyorum.

Alperen mutfağı sanki ilk kez görüyormuş gibi orada gezinmeye ve her şeye dokunmaya başlıyor. "Anne, bu hafta sonu neden önemli?" diyor havadan sudan konuşurmuş gibi.

Duraksıyorum. "Önemli mi?" diyorum kaşlarımı çatarak.

"Bilmem." diyor Alperen omuz silkerek. "Takvimde işaretlemişsin." Buzdolabına asılı takvimi işaret ediyor ve gerçekten de bu hafta sonunu gösteren kısım daire içine alınmış. Etrafında bolca ünlem var. Buz kesiyorum. "Buraya gel." diyorum katı bir sesle. "Hemen masaya geçiyorsun, yoksa okula geç kalacaksın." Öfkeyle soluyor. Öfkesini sonra hallederim çünkü aklım şu an tamamen geçmişte ve o korkunç günün yıl dönümü sinsi bir yılan gibi yaklaşmış. Hayretler içindeyim. Çünkü o günü anlık bile olsa unutabileceğimi asla tahayyül etmezdim.

Çocukları nasıl buldunuz

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Çocukları nasıl buldunuz. Dilara üşütük olan, belli oldu ggjghj. Onu yazmak eğlenceli, umarım siz de keyif almışsınızdır.

Sonsuza KadarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin