Kumsal -Günümüz-
Menüye fazla göz atmadan noodle söylüyorum ve diğerlerini izlemeye başlıyorum. Hazal'ın eli çenesinde, dik duruşu ebedi. Siyah saçı o kadar düzgün ki bir animasyon filminin içine düşmüş gibi hissediyorum kendimi. Çizilmiş bir güzelliği var Hazal'ın. Küçükken de böyleydi ve herkes onu mutlu etmek için yarışırdı. Minik, zarif Hazal... Bazıları onu mutlu etmek için fazla ileri giderdi.
Dilara'nın dağınıklığına geçiyorum sonra. Göz yoruyor. Yaydığı enerji titreşimleri bile o kadar agresif ki göz kürelerim zihinsel ağırlıktan sulanıyor. Küçükken kalabalık ailelerden nefret ederdi. Herkesi kıskanan bir çocuktu ve her artı bir insan Dilara için yarışılacak yeni bir birey demekti. Kendi içinde verdiği bu savaş, dışarıya öfke olarak yansırdı. Onu ahlaki doğruların içinde tutmakta hep çok zorlandık. Şimdiyse kutsal bir anne. Dört çocuğu için yapamayacağı fedakarlık yok, herkes ona hem acıyarak hem de imrenerek bakıyor.
Tuhaf. Hayat statülerle dolu ve yenisini kazandığında eskisine sünger çekebiliyorsun.
Ben mi?
Ben hep küçük olandım. Arkada durur, ayak uydururdum. Bazen takip etmem gereken ayak izleri fazla büyük ve vahşi olurdu ama dışlanmamak ve kaybolmamak adına küçük ayaklarım o vahşiliğin içine bir güzel kurulurdu. Anlardım ya da anlamazdım ama daima tepkisiz olurdum. Oyun kurucu, harekete geçen ve bekleyip izleri süpüren. Biz buyduk ve tüm bunlara rağmen hala birbirimizin yüzüne bakabiliyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuza Kadar
Teen Fiction'Korkunç bir şey yapmıştık, büyük bir hata. Geçmiş bizi birbirimize bağladı, kötücül bir masal gibi. Böylece biz sonsuza kadar yaşadık ama asla mutlu olamadık.'