'Korkunç bir şey yapmıştık, büyük bir hata. Geçmiş bizi birbirimize bağladı, kötücül bir masal gibi. Böylece biz sonsuza kadar yaşadık ama asla mutlu olamadık.'
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Hazal - Günümüz -
Kumsal sessizliği bozmamaya gayretli. Benim kararlarımı içeren eylemlerde yorumlarını hep kendine saklar. Bunu yapması gerektiğini bilir. Ben bir şeyi insanlar fikir belirtsin diye anlatmam. Anlatırım çünkü mimiklerden ve tepkilerden asıl fikirleri görmeyi severim. Ona göre kendimle diğerlerini sorgularım ve anlatmanın getirdiği hafifliği sevdiğimi de inkar edemem.
Şimdi Kumsal'ın gözleri benden kaçıyor. Yanakları hızla kızarmış. Kafenin sıcaklığı artı sıcak hisleri yüzünden saç dipleri terlemiş ve sarı teller kıvır kıvır yüzünü çevrelemiş. Beni yargılıyor. İçten içe Can'a hak veriyor ve benim işkolik yanımın Kumsal'ı gıcık ettiği fazla bariz. "Onu haklı buluyorsun öyle değil mi?" diye soruyorum.
Kazağının içinden çıkan gömlek yakasıyla oynuyor. Katlı giyinmeyi hep sevmiştir. "Yani... Kaç yıl oldu sen söyle."
Başımı yana eğerek Kumsal'ı süzüyorum. Çok zayıflamış, yüz kemikleri sayılıyor neredeyse ama buna rağmen yüzündeki yuvarlak hatları kaybetmemesi takdire şayan. Aslında düşününce niye bu kadar zayıf ki? Küçüklükten beri iştahı hep açık olmuştur. "Beş yıldır evliyiz, bunu sen de biliyorsun." Yüzümü ona doğru yaklaştırıyorum. "Ama sanırım çocuksuz geçen yılların fazlalığını vurgulamak istedin." Gözlerimi kısıyorum.
"Aman Hazal, bir değişiksin." Kollarını kavuşturup yüzünü ekşitiyor. "Hem buraya dert anlatmaya geliyorsun hem de söylediğim hiçbir şeyi beğenmiyorsun."
"Çünkü bir şey söylemen için gelmedim. Kulakların çalışsın yeter." Kendini beğenmiş ifadem, kibir abidesi yüz çizgilerim ortalıkta cirit atıyor.
"Aslında..." Hızla ayaklanıyor. Kaşları çatık, bana öfkelenmeye başlamış. Diklenmeye de... Hayret. "Kulaklarım değil, ben çalışmalıyım. Mesai saatimden yiyorsun." Bakışlarıyla kapıyı gösteriyor. Cam bölmeli turkuaz renkli geçit. Oradan adımımı attığım ve dışarıya çıktığım an ruhum tekrar üşümeye başlayacak. İçimi bir korku kaplıyor. Kumsal ve Dilara'nın yanındayken eski, güçlü Hazal gibi hissedebiliyorum ama yalnız ve dış dünyayla iç içeyken hatalar çemberinin içinde küçülen zavallı bir kız oluyorum.
Bunu istemiyorum ama burnumu düşürecek değilim. "Ah ama beni yanlış anladın." En sevimli gülüşümle Kumsal'ı kucaklıyorum. Dudaklarımı büküyorum, bana hiç yakışmayacak bir hareket ama Kumsal'ı kaybedemem. "Sadece fazla gerginim." Sırtımda parmaklarını hissettiğimde rahatlıyorum. "Lütfen anla beni."
"Peki Hazal." Nefesi bıkkın. "İş çıkışı sana gelirim, olur mu? Uygunsa Dilara'yı da çağırırız. Kafanı dağıtacak bir şeyler yaparız. Hem belki Can çoktan eve dönmüştür." Umutlu gözlerini oymak istiyorum, çünkü ben aynı şeyi hissedemiyorum.
Zoraki gülüşümü muhafaza ediyorum. "Olur tabii. Ama evde olmayalım, dışarıda bir şeyler yiyelim." Araya girmesini önleyip çabucak devam ediyorum. "Ben ısmarlıyorum." Hem böylece Kumsal'ın yemek yiyişini kontrol edebilirim. Bilinçli yemek kesişi hayra alamet olmaz çünkü. Nihayetinde o benim küçük kardeşim ve onu koruyup kollamak da benim görevim.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.