- 2004 Sonbaharı -
İkinci katın kızlar tuvaleti yoğun bir sigara dumanına boğulmuştu. Dilara öksürükler eşliğinde zehir dolu tütünü içine çekmeye çalışıyordu ama daha çok, nefesi tıkanır gibi görünüyordu. "Yeter. Bırak şunu." Hazal, Dilara'nın eline uzanıp sigarayı ondan aldı ve kalan kısmı pencerenin önündeki mermer denizlikte söndürdü. Kül izi diğer kirlerin arasına karışmıştı. İğrenç bir yer burası, diye düşündü Hazal suratını buruştururken. Her yer eski ve döküntüydü ve eğitimin emanet edildiği dört duvarın bu halde olması içler acısıydı.
"Ona ihtiyacım vardı." Kıvrık izmarite hüzünlü bakışlar atan Dilara kollarıyla bedenini sıkıca sardı. Sanki üşüyor gibiydi ama kalorifer peteğine sokulduğu için bu pek de mümkün değildi.
Ruhu üşüyor, diye düşündü Hazal bu sefer de. Öfkeliydi, ah hem de çok öfkeliydi. Dilara ona aitti ve onun küçük düşürülmesi Hazal'ın baş meselesi haline gelmişti bir anda ama içindeki korkunç hisleri baskılarken dıştan sakin durmaya özen gösteriyordu. İnsanlara sunduğu kusursuz profili korumak zorundaydı. "İhtiyaçlarını algılayamayan bir zavallı mı olduğunu söylüyorsun yani?" Hazal gülümseyerek kollarını kavuşturdu. Alaycı görünmeye çalışıyordu.
Dilara kararan bakışlarını Hazal'a sabitledi. "Tüm okul beni konuşuyor. Bırak da zayıflıklarıma yenik düşeyim."
"Sigara içen biri bile değilsin."
"Şimdi başladım işte." Üst sınıflardan birinden çaldığı paketi kurcalayan Dilara beyaz bir dal daha çıkardı.
Hırsla soluyan Hazal tüm paketi ve elindeki tek dal sigarayı ondan alıp tuvaletin içine attı. "Şunu yapma. Aciz biri gibi davranma." Dilara'ya bakışları tiksinti doluydu. "Midemi bulandırıyorsun."
Dilara ayaklanıp eteğindeki tozları silkelerken Hazal'a çıkışmaya başladı. "Sen de şunu yapıp durma."
"Neyi?" Hazal'ın kaşlarının arasındaki tek bir çizgi oluştu, en doğal çizgisi belki de buydu. Rol yapmadığı, gerçek şaşkınlıklarında hep o çizgi var olurdu.
"Şunu işte, beni bir kalıba sokmayı." Dilara izmariti ufak bir fiskeyle yere fırlattı. Küçük bir başkaldırıydı bu, izmarit Hazal'ın uygun gördüğü yerde değil de Dilara'nın öfkesinin savurduğu yerde olmalıydı. "Senin bir eşyanmışım da doğama uygun hareket etmeliymişim gibi beklentiyle bakıyorsun hep bana. Ben bir bireyim ama, bunu bir algıla artık."
"Küçük şovun bittiyse şu meseleyi konuşabilir miyiz asıl artık?"
Alaycı gülme sırası Dilara'daydı şimdi. "Şov..." diye mırıldandı ve dudaklarını bükerek birbirine bastırdı. "Konuşmak istemiyorum." Yerden hırkasıyla çantasını alıp aynada saçını düzeltti. "Ciddiyim. Birkaç gün bu konuyu konuşurlar ve sonra her şey gibi unutulur." Unutulur kısmını biraz fazla vurgulamıştı.
Hazal bunu da yakaladı ve çantasından minik bir paket çıkardı. "Bu senin." dedi Dilara'yı dikkatle inceleyerek. "Her şey unutulur derken o kadar haklıydın ki." Omuzlarını daraltıp kaldırdı. Mahcubiyetini sergiliyordu. "İyi ki varsın."
Dilara topukları üzerinde döndüğü için yamuk duruyordu şimdi ve pek çok duyguyu iç içe yaşadığı açıkça görülüyordu. Gözleri sevinçten parlıyordu mesela ama aynı zamanda öfkeden çatılan kaşları da vardı ortada. "Bir hafta oldu." Unutulan doğum günü... Bunu hazmedemiyordu.
"Ya birkaç hafta olsaydı." Hazal'ın gülüşü o kadar hınzırdı ki Dilara öfkesinin uçup gittiğini hissetti. Hazal'ın yörüngesine kapılmadan edemiyordu. "Evet işte böyle. Gül hadi biraz." Hazal'ın parlak gözleri kışkırtıcıydı ve Dilara ona sıkıca sarılırken buldu kendini. Boğazındaki yumru canını çok yakıyordu, tüm okulun gözü önünde küçük düşürülmüştü ve bunu da hazmedemiyordu. "Herkes unutacak ama bana yapılan bu kötülüğü ben hiçbir zaman unutamayacağım." Hazal'ın omzuna doğru konuşarak söylemişti bunu. Sesini yutan kumaş parçası kelimelerin boğuk çıkmasına neden olmuştu.
"Unutma zaten ama hislerinin seni yönlendirmesine de izin verme. Onları sen yönet. Hadi aç şu paketi." Beklentiyle bakıyordu Hazal.
Dilara yumuşayan bakışlarını kutuya sabitleyip kurdeleyi biraz zorlanarak açtı. Elleri titriyordu. Heyecandan olsa gerekti. Sonunda ortaya çıkan yarım kalp şeklindeki kolyeyi havaya kaldırdı. Kalp kırılmış gibiydi. "Seni kırdım biliyorum ama söz veriyorum bir daha hiçbir doğum gününü unutmayacağım." Dilara'ya iyice sokuldu, af diler gibi. "Kırık da olsa kalpler hep sevgiyi simgeler. Bundan kendime de aldım, Kumsal'a da. Çünkü bu hayatta birbirimizi hep kıracağız ama sevmeye de devam edeceğiz. Bu da simgemiz olacak ve biz hiç ayrılmayacağız."
Kızlar birbirine sıkıca sarılırken kolye aralarında bir mühür gibi duruyordu. Sevginin simgesi, diye düşündü Dilara. Bu kolyeyi boynundan hiç çıkarmayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuza Kadar
Ficção Adolescente'Korkunç bir şey yapmıştık, büyük bir hata. Geçmiş bizi birbirimize bağladı, kötücül bir masal gibi. Böylece biz sonsuza kadar yaşadık ama asla mutlu olamadık.'