'Korkunç bir şey yapmıştık, büyük bir hata. Geçmiş bizi birbirimize bağladı, kötücül bir masal gibi. Böylece biz sonsuza kadar yaşadık ama asla mutlu olamadık.'
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
-2004 Sonbaharı-
Okul çıkışı yeşil otlar ve patikaların arasında ilerleyip eve ulaştığında Dilara'yı derin bir sessizlik karşıladı. Annesi yine dışarıdaydı anlaşılan. Ev kuşu Meltem için sıra dışı bir gerçeklik, diye düşündü. Aslında bu hayattaki en kıymetlisi mutlu diye sevinmeliydi ama bencil duyguları Dilara'yı kemirip bitiriyordu. Annesi sadece Dilara'nın varlığı için mutlu olsun istiyordu o.
İçeri girip kapıyı sertçe kapattı. Okul çantasını ve montunu kanepenin üzerine fırlatıp koşar adım üst kata çıktı. Üstündekilerden kurtulup kendini sıcacık duşa teslim etti. Neredeyse kaynar hissi veren su tenine değdikçe gevşediğini hissetti, buhar her yerdeydi. Gözlerini yumdu ve utanç hissi de bir anda yine her yeri kuşattı. Kafası karıncalandı. Nasıl bu kadar dikkatsiz olabilmişti? Tetikte olmalıydı ama Dilara rahatlığının bedelini ödüyordu şimdi.
Çok geçmeden giyinmiş ve ıslak saçını sıkıca toplamıştı. Kuruyan cildi deli gibi kaşınıyordu ama o bu hissin çok da farkında değildi. Okul eteğindeki kırmızı lekeye takılmıştı gözü. Leke biraz daha mı büyümüştü sanki? Yutkundu. Palyaço burunlarını andırıyordu ve etek de kötü bir surata benziyordu şimdi. Bütün gün bu suratı görmezden gelmişti ama şimdi burnunun dibindeydi ve onunla evde yalnızdı. "Korkma." diye fısıldadı yutkunarak. "Sadece genç bir kız oluyorsun artık. Yaşadığın şey çok doğal." Ama öyleyse neden bu kadar korkmuş ve utanmış hissediyordu kendini. Doğallık insanı gevşetirdi. Öyleyse bir şeyler çok tersti.
Eteği elinde kağıttan bir top gibi sıkıştırıp kirli sepetinin altına sokuşturdu. Palyaço etek artık gözünün önünde değildi ama bazen görmediğin şeyin varlığını hissetmek çok daha rahatsız ediciydi. Kapıya sırtını yaslayıp derin nefesler almaya başladı. Bu ruh haliyle evde daha fazla yalnız kalamazdı.
Çok geçmeden Hazal'ın da eşlik etmesiyle ormanın giriş açıklığındaki kuytu bir yere gittiler. Kumsal ateşlendiği için annesi evham yapmış ve kızının 'ne yazık ki' evden çıkamayacağını söylemişti. Bunu söyleyiş şekli öyle kibirliydi ki sanki kızının bu ikisiyle arkadaşlık etmesinden ciddi bir rahatsızlık duyuyordu da hastalık imdadına yetişmişti.
"Hale Teyze'nin suratındaki ifadeyi gördün mü?" Hazal ayakkabısının ucuyla toprağı eşeleyerek ilerliyordu. Bir yandan da yolun her iki yanındaki otları ve yaprakları hoyratça kopartıyor ve yeşil parçaları parmakları arasında vahşi bir zevkle eziyordu. Sanki ormanla bir kavgaya tutuşmuştu da onu yenmek için her fırsatı kolluyordu.
"Bitkileri rahat bırak."
"Niye ki?" Hazal hiç duraksamadan söyledi bunu, önde olduğu için Dilara kızın sadece sırtını görüyordu. Eskimiş bir kot pantolon ile kırmızı el örgüsü bir kazak giymişti. Saçını örerek sırtından aşağı sarkıtmıştı.
"Canlarını yakıyorsun."
Hazal başını hafifçe çevirip sırıttı. Yüzündeki ifade Dilara'nın ürpermesine neden oldu. Hazal şimdi tam anlamıyla vahşi bir orman çocuğuna benziyordu. "Canları yansa tepki verirlerdi ama bak..." Yeni bir yaprağı koparttı, sonra bir tane daha. "Hiç de can çekişiyormuş gibi görünmüyorlar."
"Bitkilerin anatomisi öyle değil çünkü." Dilara bunu kısık bir sesle söylemişti. Bilgisinden pek emin değildi çünkü, hem dersleri de nadiren can kulağıyla dinlenirdi ama bitki ve hayvanlar her zaman ilgisini çekmişti ve canlarının yandığını biliyordu. Hazal da bunu pekala biliyordu ama arada bir kötü tarafı ortaya çıkıyordu. Masallardaki siyah ve beyaz karakterler gibi değildi Hazal; bazen çok iyiydi, fazla iyi bazen de kalbi öyle bir kötülükle dolup taşıyordu ki Dilara ondan korktuğunu hissediyordu.
Hazal tekrar sırtını dönmüş ve aynı şekilde ilerlemesine devam ederken Dilara kısa bir an durup onu seyretti. Parlak gün ışığının çizgileri altında bir masal kahramanını andırıyordu sahiden ama ormanın derinliklerinde yaşayan kötü kalpli kurdun bahsi arada bir sohbetlerine musallat olurdu. Dilara, Hazal'ın bunu uydurduğunu düşünüyordu ama gölgelerin yoğunlaştığı bir noktada Dilara'nın zihnine acabalar üşüştü. Acaba kötü kurt Hazal olabilir mi? Yutkundu. Eğer öyleyse kötü kurtla birlikte ıssız ormanın derinliklerine doğru ilerliyordu. Derin bir nefes aldı. Eğer öyleyse... öyleydi işte. Bunu kabul edebilirdi, çünkü Hazal aynı zamanda çok da iyi bir arkadaştı ve Dilara'nın kanla lekelenen berbat bir günde en yakın arkadaşına ihtiyacı vardı.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.