Nöbet

18 2 0
                                    


Hazal - Günümüz -

Kızlarla olan buluşmam beni rahatlatmak yerine kafamın içini pek çok soru işaretiyle doldurmuştu. Dilara gerçekte nasıl biriydi? Yıllar önceki olaylara gerçekten de ben mi öncülük etmiştim? Okul grubumuzun etkisi neden bu denli muazzam olmuştu? Semih olanlardan kurtulabilir miydi? Onunla olsam hayatım nasıl olurdu ve asıl soru: Orman karanlık güçleri mi saklıyordu?

Mantığa odaklı zihnim bunu kabullenmeyi reddediyordu ama bir yandan da anılar vardı. Küçüklüğüme dair kesitler tuhaf detaylarla iç içeydi. Bazılarını çocuksu hayal gücümün müthiş kuvvetli oluşuna bağlıyordum ama bazıları sabah Can'la ettiğim kavga kadar gerçekti. Gerçek anlardı ve ben onları yaşamıştım. Bunu nasıl inkar edebilirdim ki? 

Arabadan inip serin gece havasını içime çekiyorum. Kumsal yürümek istediğini söylemiş ve erkenden kalkmıştı. Biz de fazla oyalanmamıştık ve Dilara'yı eve ben bırakmıştım. Yol boyunca tek kelime etmemişti, sanki bana bozulmuş gibiydi ve küçük bir çocuk gibi büzülen küskün dudakları onun gönlünü almamı istediğini açıkça ortaya seriyordu. Ne var ki Dilara'nın egosunu okşayacak takatim yoktu, hatta böylesi bir ilgi budalası olması o an için fazlasıyla canımı sıkmıştı. Ona kızmakta haklıydık, önem skalasını değiştirmesi daha doğrusu düzeltmesi gerekiyordu. 

Biz gerçekten de korkunç insanlardık. 

Müstakil evin karanlık dış cephesine bakarken korkunç biri olduğumu idrak etmek nefesimi kesiyor. Can da beni terk etmekte haklıydı, onu yıllardır kandırıyorum ve şu anki yalnızlığımın tek sebebi benim.

Yutkunarak ilerliyorum. Hafif çakırkeyif hissediyorum kendimi, oysa çok bir şey içmedim. Geçmiş sarhoş etmiştir belki beni, kim bilir. Yürürken hafifçe sendeliyorum, başım dönüyor. Karanlık pencereler bir canavarın gözleri gibi yutuyor beni. Karanlık, çünkü evde kimse yok. Yapayalnızım. Bir an, içeri girmekten ödüm kopuyor. Yan komşuların kahkahaları bahçeden taşıyor; yol, sokak lambalarının ışığıyla turuncuya boğulmuş ama benim evim çok ıssız. Anlık bir ayak sesi duyar gibi oluyorum. Başımı hızla çeviriyorum, garaj yolundan geldi ses ama gözümün önünde hiçbir kıpırtı yok. Kalbimin kuvvetle attığını hissediyorum, öyle ki göğsüm sertçe yükselip alçalıyor. Arabanın kaputuna tutunuyorum, gökyüzündeki dolunayın ışığı o anda üzerime vuruyor. Bu, beni karanlığın yutmasından çok daha kötü. 

Kurtlar uluyor biliyorum, onları kilometrelerce öteden duyduğumu hissediyorum. 

Annemin sesi kulaklarımda yankılanıyor. "Kurtların uluması kötüye alamet." 

Kötü bir şeyler olacak, hissediyorum. 

Hızlı adımlarla içeri girip annemin bana mirasını kararlılıkla koruyorum: Kapıları kilitleyip karanlık evin içinde, bir pencerenin önüne usulca tünüyorum. Nöbetim başlıyor ama neyi gözlediğimi kesinlikle bilmiyorum.

Sonsuza KadarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin