Mardin'in en güçlü aşiretlerinden biriydi ÖZKAYALAR. Berk Özkaya ise hem bu aşiretin reisi hem KAYA holdingin patronuydu. 30 yaşında, şahin gibi keskin bakışlı, 1.80 boylarında, kahverengi gözlere sahip bu adam görüntüsü itibariyle oldukça heybetli biriydi.
Gözü pek, adaletli, dik duruşuyla etrafındakilere karşı güçlü bir etki bırakan, kararlılığıyla hem Mardin'de hem de İstanbul'da mert bir iş adamı olarak nam salmış bekâr bir adamdı.
Çalışma odasında kurduğu yeni işiyle ilgili planlarını incelerken, ahşap oyma masasının üzerinde annesi babası ve kardeşiyle beraber çekildiği son aile fotoğraflarına ilişti gözü. O fotoğraf onu oradan alıp çok başka yerlere götürmüştü.
~Geçmişe Gidiş~
Bir gün çarşıdan dönerlerken arkada yürüyen Berk, kurşun seslerini duymasıyla koşa koşa annesinin ve kundaktaki kardeşinin yanına geldi.
Babası yere düşerken annesi sırtını döndü. evladını koruma iç güdüsüyle Tolga'ya siper etti kendini. İki kurşunda sırtından ona isabet etti."Anne! Anne! "
Ayla Hanım gözlerinin önünde dizlerinin üstüne düşüvermişti.
"Kardeşin sana emanet Berk'im! Ona göz kulak ol!"
"Beni bırakma nolur anne lütfen! Nolur bizi bırakma!" ağlıyordu hüngür hüngür. Son nefesini saniyeler içinde vermişti güzeller güzeli annesi.
~Şimdiye Dönüş~
Kırmızı gözleriyle yutkundu. Bu haldeyken daha fazla çalışamazdı. Kafasını dağıtmalıydı. Ona en iyi gelen şeyi yapmaya karar verdi. Çiftliğe gidip ata binecekti. Fırtına'yla beraber rüzgarla yarışacaklardı.
Eren aşiretinin büyük kızı olan Aybike, sabahın erken saatlerinde okula gitmeden her gün yaptığı gibi evine yarım saat uzaklıktaki at çiftliğine gitmek için yola koyulmuştu.
Özkayalarla olan kan davalarından dolayı İstanbul'a 5 yaşındayken göçmüşlerdi. Orhan Bey ailesini korumak için Mardin'deki tüm mal varlıklarından vazgeçmişti, sıfırdan bir hayat kurmuşlardı burada.
Genç kız çiftliğe yaklaştığında toz pembe bisikletini park edip Karamel'in yanında aldı soluğu. Karamel onu görür görmez Aybike'ye doğru yürümeye başladı. Ona her gün havuç veren bu tatlı ela gözlü kızı nasıl unutabilirdi ki?
"Seni gidi seni. Al bakalım." dedi gamzeleri ile gülerek, çantasından çıkardığı avucundaki havuçları ona uzattı.
"Aferin sana." bu güzel renkli atın başını okşuyordu yumuşacık pürüzsüz elleriyle.
"Fırtına nerede Karamel? O beni görmeye gelmedi bugün."
Sonra bir anda başını kaldırdı ve yutkundu.
"F-Fırtına."
Kalbi yerinden çıkacak gibi olmuştu.
Fırtına'nın üstünde ateş kızılı jölelenmiş gür saçları, beyaz balıkçı yaka kazağı, kaslı bacaklarına oturan siyah pantolonu, siyah deri çizmeleriyle, kendinden emin, delici bakışlı, kim olduğunu bilmediği genç adamı görünce hayranlıkla seyretti onu. İyi bir binici olduğu her halinden belliydi.
'O da beni görse keşke...' diye geçirdi içinden.
'O da beni görse mi... Aybike kızım kendine gel ne diyorsun sen! ' dese de kendine engel olamıyordu bir türlü.
Berk birden bir çift gözün onu izlediği hissine kapıldı. Bu hissi düşmanı çok olduğu için iyi bilirdi. Başını kaldırıp sağa çevirince uzun, dalgalı kahverengi saçlı, akik taşını andıran ela gözlerinde kaybolmayı arzulatan, benzersiz yüz hatlarına sahip beyaz tenli, sevimli ama bir o kadar da etkiliyeci bir kız vardı karşısında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yanlış Anlaşılma /AyBer
Fanfiction"Derler ki, sığındığın gönül memleketindir." "Derler ki bakan gözdür, gören kalp. " Dördüncü hikayem de Aybike ve Berk'i aşiret ahalisinde görücez. Umarım beğenirsiniz. Günlük dizi "Kan Çiçekleri'nden" kurgulanmıştır. Ön yargısız okumanız dileğiyle ☺