Bir ay sonra...
"Tomris, kalk hadi sabah oldu." Duyduğum ses rüyama mı gerçek mi ayırt edemiyordum. Uzun süre ses gelmediğinde rüyama devam etmeye çalıştım.
Keloğlan çizgi filmindeki devler burayı basıyordu tam bizim evin önüne geldiklerinde "Tomris kalksana akşama kadar seni bekleyemem" diye bir ses duyduğumda gözlerimi açtım.
Bu bir dev mi insan mı ayırt edemeyecek kadar görüşüm kısıtlıydı ve bir çığlık attım çünkü daha çok dev gibiydi.
"İyi misin?" Diye bir ses geldiğinde gözlerimi tekrar kapatıp açtım ve bu şey dev değil Noyan neyse en azından devlerden kurtuldum.
"Ne yapıyorsun sen burda?" Diye sordum çünkü tahmini saat 4 veya 5 olmalıydı çünkü hava aydınlanmamıştı.
"Eğitim günü olduğunu unuttuğunu sanmıyorum." Tabii ki unutmamıştım ama sabahın köründe de beklemiyordum. Saate bakmak için komodinin üstündeki telefonuma yöneldim ama orda yoktu.
"Ne arıyorsun?" Diye sordu. Cevap vermeden yere doğru baktım sonra yatağa ama hiçbir yerde yoktu. "Telefonumu arıyorum, arasana bulayım." Dediğimde elini cebine götürdü ve "Burda" dedi.
"Hırsızlığa mı başladın sen? Ne işi var telefonumun sende? Bu gözler bunu da mı görecekti?" Diye sordum çünkü sorulacak en mantıklı sorular bunlardı tabii göz sorusu hariç.
"Uzun süre telefonuna elveda de çünkü bende kalacak" dediğinde şaka mı yapıyor diye baktım ama gayet ciddi duruyordu.
"Nedenmiş o?" Diye sordum eğer benim telefonum onda kalacaksa bende onunkini alacağım. Sonuçta her şey karşılıklı.
"Eğitimlerden birisi de telefondan uzak kalabilmen. Sadece telefon değil, hiçbir teknolojik ağletin olmayacak." Dedi. Şaka gibi, planlarımı nasıl yapacağım. Kamera kayıtları, mekan planı gibi bilgilere erişebilmem gerekiyor.
"Bay zeki size sorarım: Ben planlarımı nasıl yapacağım acaba? Ayrıca benim erişimim yoksa senin de olmayacak ve hayır bu eğitimlerden önceden geçmen gram umrumda değil." Dediğimde göz devirdi, cidden komik bir göz devirişti ama ciddiyetimi bozmadım.
"Öncelikle ben diye bir şey yok biz var. İkinci olarak benim teknolojik aletlere erişimim olması gerekiyor çünkü ekibi ben kontrol edeceğim. Son olarak bu hariç her eğitimi benim de yapmam konusunda tamam yaparım." Dedi. Söyledikleri mantıklıydı bu yüzden üstelemedim. Saatin kaç olduğunu hâlâ merak ediyordum.
"Saat kaç? Sabahın körü olduğunu anlayabiliyorum ama tam olarak kaç olduğu hakkında fikrim yok." Dedim. Aslında gece yarısı bile olabilirdi.
"Saat tam olarak 3.11 " dedi. Bu saatte ne yapacağımızı çok merak ediyorum.
"Sana kıyafet bıraktım onları giy ve salona gel tam olarak 5 dakikan var. Geç kalırsan bunun bir cezası var." Dedi. Ne cezası bu en fazla mekik çektirir ve bu benim için ceza değil.
"Ceza neymiş?" Diye sordum. Aç kalma, mekik çekme..?
"Onu o zaman görürsün ve 4 dakikan kaldı." Dedi.
"Çıksaydın 4 dakikam kalmazdı bu yüzden hadi defol." Dedim ve hızlıca yataktan kalkıp banyoya yöneldim elimi yüzümü yıkayıp saçımı topuz yaptıktan sonra dişlerimi fırçaladım. Tahmini 1 dakikam vardı.
Tekrar odama döndüğümde Noyan gitmemişti. "Çıksana neyi bekliyorsun? Zamanım dolmadı ama beni oyaladığın için ekstra zaman istiyorum." Dediğimde çıktı.
Hızlıca kırmızı, yakasında ağaç sembolü olan üniformayı ve yine ağaç sembolü olan kırmızı eldivenleri taktım. Spor ayakkabılarımı da giyidikten sonra salona yöneldim.
"Tüh ya 10 saniyen kalmıştı. Gerçekten de dakiksin." Dediğinde ne sandın bakışı attım.
"Evet ne yapıyoruz bu saatte?" Diye sordum.
"Atış yapıyoruz." Dedi. Sanırım babam geceleri atışlarda çok kötü olduğumu söylemişti. Sadece başımı salladım ve hedeflerin olduğu yere doğru hareketlendim.
"Nereye gidiyorsun?" Diye sordu. Allah Allah nereye gidiyor olabilirim acaba..?
"Nereye olacak atış yerine gidiyorum." Sonrasında göz devirdim ve yoluma devam edecekken tekrar durdurdu.
"Sen orayı ezbere biliyorsun zaten bu yüzden ormana gideceğiz." Dedi. Hayır, hayvanlardan korkmuyordum ama ormanda ne hedefi vuracağız? Gece vurmam için hareket etmesi gerekiyor sonuçta kedi değilim.
Hiçbir şey demeden onu takip ettim ve bir arazi aracına bindik. Sessizliği bozarak "Üniformaları nasıl buldun? Bu ikisini sadece biz giyeceğiz diğerleri siyah olan ama aynı amblemi taşıyan üniformaları giyecekler" dedi. Ben öylesine bunu giydiğimi düşünmüştüm, resmi üniformam olduğunu düşünmüyordum.
"Bu yaptığın liderleri ifşalamaz mı? Sonuçta birisi peşimize düşerse ilk yakalamak isteyeceği kişi lider olur ve farklı giyinen muhtemelen liderdir. Sen bunu açıkça belli ediyorsun." Dedim.
"Evet haklısın bunu düşündüm ve ne yalan söyleyeyim bunu sorman hoşuma gitti. Zaten lider önde olmalıdır en arkada değil. Bizim sorumluluğumuz tüm ekibi korumak onlar bize emanet ve birisi yakalanacaksa o biz olmalıyız. Eğer bize bir şey olursa diye yedek liderlerimiz de vardır. İkimize de bir şey olursa, kurtarılana kadar yönetme yetkisi ona geçer ve eğer kurtarılabilirsek tekrar biz lider oluruz. Ölürsek o kişiler başa geçer." Dedi. Hâlâ bizi ifşa etmesi saçmaydı bence ya herkes kırmızı giymeliydi ya da siyah. En mantıklısı siyah çünkü kırmızı bariz açık olurdu.
"Hayır, siyah olmasını istiyorum. Mantıklı düşünmelisin." Dedim.
"Sen kırmızıyı çok seviyorsun diye böyle yapmıştım." Dedi üzgün bir sesle.
"İkimizin sadece eldivenlerinin dış tarafı kırmızı olsun olası bir durumda terse çevirdiğimizde siyah olsun." Diye bir fikir attım ortaya.
"Sen nasıl istersen." Deyip gülümsedi.
Ormana geldiğimizde inanılmaz bir soğuk vardı. Bunu umursamadan devam ettim. İlerde atış için bir alan vardı ve hedefler hareket ediyordu bazıları hızlı, bazıları yavaştı.
"İlk olarak yavaştan başlayacağız. Lütfen çizgiye kadar gel." Dediğinde hızlıca çizgiye doğru gittim ve nişan aldım. Hâlâ kendime güvenmiyordum bu konuda. İlk atışım istediğim yere gelmese de yakındı.
Noyan silahı benden aldı. Hızlıca nişan aldı ve tam on ikiyi vurdu. Sıra tekrar bana geldiğinde tekrar nişan aldım. "Kendini dik tutmuyorsun ve fark ettiysen elin titriyor." Dediğinde gerçekten kendimi dik tutmadığımı fark ettim. Ne zaman kendime güvenmesem istemsiz duruşum düşüyordu. An itibariyle gereksiz stres olmuştum. Mesela insan içinde konuşma yaptığımda da stres oluyordum ancak duruşum bozlumuyordu yani tamamen kendine güven meselesi.
Noyan, "Yardım edebilirim." Dedi. Bana doğru yaklaştı ve duruşumu dikleştirdim. Silahi tutan elimi tuttu ve tam hedefe doğrulttu. Tüm hedefleri teker teker vurduktan sonra kontrol ettiğimizde çoğu on ikiden veya yakınındandı.
"Ne kadar da birbirimizi tamamlıyoruz." Deyip göz kırptı. Karnına direseğimi geçirdim.
"Çok acıdı sen çok güçlü olduğunu unutuyorsun bence. Resmen nefesim kesildi az kalsın ölüyordum bana nasıl kıyarsın? Unutma bana kıyarsan yarım kalırsın." Deyip saçımı öptü.
Bende ona güzel bir armağan vermek istedim bu yüzden biraz uzaklaştım sonra yüzüne baktım ve sırıtıyordu. Öne doğru birkaç adım attığımda oldukça yakındık ve gözlerini kapattı ne sanıyordu onu öpeceğimi mi? Komikmiş. Biraz daha böyle bekledim ve hâlâ gözleri kapalıydı.
"E hadi niye bu kadar bekledim?"
"Beklemene değecek sen biraz daha bekle bence. Hatta beklemene o kadar değecek ki ömrün boyunca unutamayacaksın." Gülümsedim
Biraz geri çekildim ve dudağının kenarına sert bir yumruk geçirdim. Pardon ama beni öpme hakkını ona kim veriyordu? Şahsen ben vermediysem kimse de veremez.
Acıyla yere eğildi ve dudağından akan kanı silerken "Beklediğimden de iyiymiş." Diyerek kahkaha attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbin Ağacı
Misteri / ThrillerNeden bir katile dönüştüğüm için özür dileyeyim ki? Hiç kimse beni bu hale getirdiği için özür dilemedi...