Dört saniye.
Elime düşen kar tanesinin erime süresi. Bir yok oluşun en sade anlatılış şekli.
Sıkışmış hissediyordum. Hangi tarafa dönersem döneyim aynalarla karşılaşıyordum. Her bir gördüğüm yüzümün altında dehşetin izleri yatıyordu ve kulağıma bir şiir doluyordu.
'Bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu, hep böyle mi bu?' Annemin defterinde yazıyordu. Eğik ve birbirine geçmiş el yazısıyla.
Bir karga bir kediyi öldüresiye...
Saçlarımı iki yandan toplamıştı. Elbisem hafif kabararak yanlara doğru açılıyordu. Yeni okumayı öğreniyordum. Hecelemeye başlamıştım gördüğüm harfleri. Ama anlam çıkaramıyordum. Ne yazdığına dair en ufak bir fikrim yoktu o zamanlar. Şimdi...
Zaman dörtten hızlı geçiyor. Anlam yaşla değil yaşanmışlıklarla oluşuyor.
Saat 04.00.
Uykusuzluk tüm odaya doluyor. Behram'ın yorgun düşmüş bedeni kendini uykuya teslim ediyor. Bacaklarımı kendime çekip üzerimdeki battaniyeyi biraz daha sarmalıyorum. Gece nasıl örtüyorsa, beni de örtsün bir şeyler; kaybolayım istiyorum.
Emir'in yüzü gözlerimin önünde belirdiğinde duraksıyorum. Derin bir nefes alıp yanaklarımın içini dişlemeye başlıyorken verilen sözlerin anlamsızlığı çarpıyor yüzüme. Karşımda var olan binlerce yansımamın gözüme daha önce hiç bu denli yorgun görünmediğini anımsıyorum. Hiç bu kadar dağılmış bir halde olmamıştık diye düşünüyorum.
04.07
Behram'ın yüzü huzursuzca buruşuyor. Kaşlarım çatılıyor ve üzerimi örttüğüm battaniyeyi tutan elim gevşiyor. Düzelmesini bekliyorum bir kaç dakika sonra eski halini alıyor. Ama gördüğü her neyse derinlerde izi kalıyor.
'Bir şeyden kaçıyorum, bir şeyden. Kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum.' Liseye giderken aynı defteri tesadüfen bulmuştum rafların arasında. Aynı heyecanla olmasa da buruk bir hisle okumuştum. Geçmişim arkamdan beni izlerken, bir şeyden kaçıyorum diye mırıldanmıştım. Benden demişti. Duyulmayan bir şiir kalmıştı odanın içinde. Yazılmayan bir şiir.
'Kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer.' Nefes nefese kaçıyordum her yerden. İsmimi bile bırakmayacak kadar hızlı. İnsanların hayatında hatırlanmayacak silik izler bırakarak. Yok olmaya alışmıştım yıllardır. Görünmez olmaya. Şimdi ağır geliyordu anılarda yer etmek. İnsanların arasında ben de varım diyebilmek. Sahi ben var mıydım?
Parmak uçlarımı daldırdığım siyahla dokunuyordum hayatlara. Hayatlarınıza. Görebiliyor muydunuz o izleri? Aslında amacım ne görünmekti ne de hayatlarınızı kirletmekti. Parmak uçlarım derin bir kuyunun dibinde ışığa ulaşmak için çabalarken hep kirleniyordu. Yüzümün siyah lekelerle dolu olması ondandı. Görmediniz.
Dokunmayı bıraktım.
04.11
'Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben.'
04.13
Kuş koyamazlardı yoluma.
Görünmezdi benim yolum. Tesadüfen bazen kendi konardı kuşlar. En çok kargalar. Bazen de beyaz güvercinler. Çok kalmazlardı, korkarlardı karanlığımdan.
04.15
İnsan kaçarken yaşadığı şeyleri anlayamıyordu. Bir kez durup nefes aldığındaysa tüm ağırlık altında eziliyordu. Kaçarken fark edemediği her duyguyu tek tek yaşıyordu. Durduğu o noktada görmezden geldiği ne varsa gün yüzüne çıkıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELUN
General FictionKAYIP KİMLİKLER VE SÖYLENEN YALANLAR... "Seni daha iyi koruyabilmek için." Ve kurt kızı yedi. Kocaman ağzının kenarında yalan bir tebessümle gizledi çoğu şeyi. Kan hariç. VAR OLMAYAN BİR ÇIKIŞ İÇİNDE SIKIŞMIŞKEN... "Şunu söylemeyi kes! Ben sana ihan...