Bölüm 6- DÜNYA-

37 21 42
                                    

Zihnimde hayali bir çizgi ile ikiye ayırdığım parçaların ilk kısmı bitti ve biz şu an 2. Kısma geçtik. 

Oy veren ve yorum yapan herkesi daha çok oy vermeye ve yorum yapmaya davet ediyorum. Yazarı sevindirmek adına elinizde çok büyük bir koz var, Oyorum yapmak.

Evet bölüme geçelim yavaştan.

Kimler benimle?

.

instagram: seymadaldalli

instagram: seymadaldalli

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bir varmış ve yokmuş. Bir hiç var olmamış.

Adım Dünya. Yirmi dört yaşımda sarsıcı bir gerçekle uykudan uyandırıldım. Uyumayı hiç sevmedim. Tetikte olmama yardımcı olmuyordu. Bu yüzden rüyaların değil kâbusların kollarına itildim. Örselenmiş hayatıma kabus tohumları ekildi. Ve gün ışığı olmadan filizlenip çıkan mahsul, hayatın en kısa özetiydi. Onu da bir tek ben okuyabildim. Her kâbus, parmak izi gibi insanın şahsına münhasırdı.

Adım Dünya. Manası duygu, düşünce ve hayal âlemi demek... Çok düşündüm ama hiç hayal kurmadım. Herkes demek. Onlara hiç yakın olamadım.

Uzaktan kuşları izleyerek yaşadım çocukluğumu. Gökyüzünü bir parçam gibi taşıdım içimde. Cahit Zarifoğlu, göğe bakmayanların kalbi çabuk kararır diyor. Başımı gökten hiç indirmedim ama karardım zifte boyandım.

Ailemi uzaktan izleyerek tanıdım. Annem, kitap okumayı ve çizmeyi sever. Sabahattin Ali'yi, Turgut Uyar'ı elinden düşürmezdi. En sevdiği rengi mavi diye anımsıyorum ve yemek yaparken zamanın hep hızlı geçtiğini duydum ondan. Çok arkadaşı var ama hiçbiri annemi tanımıyor. Yalan söylerken sesi titremezmiş mesela, saklamakta ustaymış aslında ama hiçbiri bilmiyor.

Babam, boş günlerinde ızgara yaparak birilerini davet etmeye bayılır. En sevdiği renk lacivert, tarih romanlarının olduğu bir kütüphaneye sahip. Piyano çalmayı öğrenmiş gençlik yıllarında. Annemle bir müzikal sonrası tanışmışlar. Çok arkadaşı var ama hiçbiri babamı tanımıyor. İyiliği öldürdüğünü bilseler kötülüğü teslim ederken bu kadar rahat olmazlardı mesela, onlar rahat bir şekilde başlarını yastığa koyup uyumayı tercih ederken kötülük uyanıyor ama hiçbiri bunu da bilmiyor.

Ben ailemi uzaktan izleyerek bu kadar tanıyabildim.

İkisiyle de önümüze koyduğumuz setler oldu hep. Yaklaşmanın, yıkmanın, kaçmanın, terk etmenin mümkün olmadığı setler. Sağlam değildi ama yıkılmazdı da. Kim ona yaklaşsa daha da geri kaçmaya başladı. Bir yerden sonra kabullendik. Aile kavramını, kendi ellerimizle herkesin anne babasından aldığı travmalar eşliğinde yeniden inşa ettik.

Yıkık parçalarına aldırmadı kimse. Boşlukları zihinlerimizde doldurup mümkünmüş gibi bir tam elde etmeye çalıştık.

Sonra...

MELUN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin