Bölüm 11 -KÖSTEBEK-

38 12 15
                                    

Her başlangıcın başlangıç niteliği taşımadığını söylediklerinde buna anlam veremediğim yaşımla gözlerimiz buluştu ve elini kaldırıp bir parmağıyla arkamı gösterdi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Her başlangıcın başlangıç niteliği taşımadığını söylediklerinde buna anlam veremediğim yaşımla gözlerimiz buluştu ve elini kaldırıp bir parmağıyla arkamı gösterdi.

O an eskimiş olan aynadan binlerce parçaya bölünmüş bir kadınla göz göze geldim. Yaraları vardı ama kanamıyordu hepsi kabuk bağlamıştı ve yansımalar onları çoğaltmıştı. Tek bir kaynağın yansıması bu kadar bölünmüş olabilir miydi?

Gerçeklik ellerimde anlamını yitirdiğinde parmak aralarımdan kanla birlikte kum taneleri de akıp gitmeye başladı.

Şimdi yeni bir anlam arıyordum hayata kopmuş tarafımı bırakıp bir kez daha tutunmak için. Avuç içlerim bu uğurda parçalanmıştı ama anlamı bulamamıştı. Kan kokusu parmaklarıma yayılırken ben etrafta bir çıkış aradım. Çıkışın henüz olmadığını bu defa zihnimde girdiğim geçmişin getirisi kulağıma yavaş yavaş fısıldadı.

Tarihin tekerrürden ibaret olduğu anlar vardır.

Kulağımda fısıltıyla büyüyen ses ile idrak ettim, geçmişin eli ensemdeydi ve beni tutup kendine çevirmeye çalışıyordu. Eksik bir şey vardı, tamamlanması gereken bir şey; o bunu görmem için yeniden karşıma çıkarıyordu.

Kendim bile kendime yabancı gözlerle bakarken hayatın önüme tekrar attığı bu anlam nasıl ortaya çıkacaktı?

Çok soru vardı, bir o kadar da cevapları kayıptı.

Behram ile yine bir yoldaydık. Sabah olmuştu ve ben o geceyi arkamda bırakırken insanın kendisiyle yüzleşmesinin ne kadar zor olduğunu bir kez daha anlamıştım.

Ölüm...

4 kelimenin ağırlığı üzerime binip tonlarca yük oluşturmuştu. Bileklerim, geçmişin omzuma binmesiyle kırılmasaydı belki onu taşımak daha kolay olurdu fakat artık hiçbir şeyi tutmam mümkün değildi.

Yolun yarısındayken, yaralar ve acı bu kadar fazlayken, benim için yapılan her şey geç kalınmış bir tedavi olmaktan öte gidemezdi. Ölen birine ilaçlar tesir etmezdi. Biliyordum çünkü kendimi o aynanın karşısına mahkum eden kişi bendim.

Kişinin kaçtığı ve anladığı kişi aynıyken ne kızabiliyor ne de ona hak verebiliyordu. İnsan en çok kendisiyle yaşıyordu arafı. Bilinmezliğin en net yolu, attığı adımlardan sonra oluşuyordu ve bunun aksine farkındalık, yaşarken oluşmuyordu.

Gözlerim ara ara kapanırken klimadan gelen sıcak hava iyice duygu ve düşüncelerimi uyuşturuyordu. Bense her şey uyuşsun istiyordum. Yaşam bile donuk bir şekilde beni izlesin. Bu şekilde affedebilir miydim yaşanacak ihtimalleri?

Bir cevabım yoktu. Cevapsızlığın cevap olarak algılandığı da bazı anlar vardı. Affedemeyeceğim ama değiştirebileceğim o ihtimaller aynanın en bölünmüş yanındaydı. Gözümün kaçması ona yok saymaktan değildi. Bakmak şimdi, en zor olanıydı.

MELUN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin