Bölüm 12- AYNA-

17 5 0
                                    

Önümdeki kalemi elime alıp bir kaç kez çevirdim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Önümdeki kalemi elime alıp bir kaç kez çevirdim. Gözlerim sabit bir noktadaydı. Babam bir şeyler anlatıyordu dudaklarının hareketleri çok netti fakat sesi yoktu.

Kulağımda uğuldayan bir an vardı. Kaynağı geçmişten doğup gelecekten önüme dökülüyordu. Her ne yaşandıysa geleceğimle beraber şu anımı kendisiyle kaplıyordu.

Bir cümle vardı zihnimde dönüp duran. Cümleyi kurana göre her şey bir andan ibaret olarak düşünülüyordu. Şu an, geçmiş ve geleceğin eş zamanlı birleşiminden ibaretti. O halde ölüm 3 kuşağı elinden tutup karşımızda duran bir etken olmaz mıydı?

Hissettiğim şey seslerden ziyade kulağımda çınlayan karmaşaydı. O kadar sessiz bir uğultuyla varlığını koruyordu ki ben ona zaman geçtikçe teslim oluyordum.

Belirsizlik...

Kanımda dolanan ve varlığımla yeni bir kimlik kazanan şey daha netti artık gözümde. Yıllarca harmanlanmıştı ve onu anlamam için oldukça derin bir noktaya baktığını gördüğüm bir zaman diliminin içerisindeydik artık.

Bazen insan tam vaktinde olması gereken yere ya olması gerekenden daha erken gelir ya da daha geç gidermiş. Bazı anlarda da ikisini aynı anda yaşarmış. Geç geldiği yer erken olur, erken dediğine geç kalırmış. O anlar hissedilmesi gereken şeyler netleşmekten uzaklaşır ama ona aynı oranda yaklaşırmış.

Erken mi karar veriyordum? Yoksa geç mi kalmıştım?

Hissetmenin bir andan ibaret olduğunu bu ikilemde daha net anladım. Bir an' içinde bir evrenden daha fazla his yattığını boğuşmak zorunda kaldığım şeyler olunca görmekten kaçamadım.

Anlatmanın artık bir şey olamayacağını, oluşumların enkazını görünce anladım.

Enkazların ortasındaydık hepimiz. Hayatımda olan ve olmayan, yiten ve yeni başlayan tüm kişi ve zamanların toplamıyla, biz bir enkazdık.

Görmek, bilmek için bir sebep değilmiş. Bunu ilk yıkımda anladık. Bilmek, hissetmekten sonra gelip önce acı verirmiş. Bunu üçüncü yıkımda anladık. Hissetmek için görmeye gerek yokmuş. Bunu yedinci yıkımda anladık. Yolun yine görmeye çıktığını ise tüm yıkımlardan sonra, döngüye girince anladık.

Geç olmadı ama erken de değildi. Geç değildi ama yıkıldık ve parçalara ayrıldık. Her yıkım, uzuvlarımızdan taştı. Görmedik ama yok da sayamadık. Hissetmek yıkımlar altında kalmasaydı çok canımız yanardı belki ama acıyı bile hissetmedik.

Döngü içinde alışılagelmiş bir hayat sahasının tam ortasında döndük durduk. Her şey yıkılırken biz önce kendimizi görmeyi reddettik.

Kimliğimiz kayıptır dediğimde henüz yıkım olmamıştı. O zaman ben, ellerini saçlarımda gezindiren parmakların saçlarımda kan izleri bıraktığını henüz görmemiştim. O zamanlar kimliğimin kanımla başlayıp onunla son bulması fikri zihnime yerleştirilmemişti. O zaman kendimi yıkan ve inşa eden kişi bendim. Şimdi ise kumanda ellerimde değildi.

MELUN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin