8. Bölüm

54 13 8
                                    

Efsun

"Onun gururunu bende kolaylıkla hoş görebilirdim..."

Yemekhaneden ayrılırken aklımdan hala Selin denen kız geçiyordu. Çok ukala ve kendini beğenmiş bir tipti, belli ki gösteriş meraklısıydı da. Mavi lensleri ve abartılı makyajı onun zengin bir aileden gelen şımarık bir kız olduğunu düşünmeme neden oluyordu. Tabii bu bir önyargıydı bu yüzden böyle düşünmemem gerektiğini biliyorum. Lakin özellikle Doruk geldiğindeki tavırları... Ah tanrılar neden daha fazla şey söylememiştim.

Sinirimi yatıştırmak için yürüdüğümüz koridordaki duvarlara baktım, tablolarla doluydu. Onları izlemek anlamlandırmak gerçekten iyi geliyordu. Kumsal ile okuduğumuz eski lisenin duvarları da böyleydi. Genelde ailemle her tartıştığımızda onlara bakar onların beni anlamasını beklerdim.

Doğukan'ın dediğine göre gittiğimiz kafe üniversitenin dışında kalıyordu. Buda yürüyeceğimiz anlamına geliyordu ki bu iyi bir şeydi. Çünkü yürüyorken düşünmek, gördüğüm tabloları anlamlandırmanın öfkemi dindireceğini biliyordum.

Yiğit, Kumsal, Doğukan ve Huka hızlı adımlarla Hyujin ve benim önümden yürüyordu. Kumsal az önce tartıştığımız kıza olan sinirini henüz atlatamamıştı ki, yüksek sesle bağırarak hem Doruk'a hemde Selin'e laf ediyordu. "Ben zaten o Doruk'un böyle kızlarla takıldığını biliyordum, en baştan beri gözüm hiç tutmamıştı," dedi.

Yiğit hafifçe gülümseyerek "Nasıl kızlar?" diye sordu. Kumsal'ın gözlerine bakıyordu, sanırım onun bu hali hoşuna gidiyordu.

Ben onları izlerken bir yandan aklıma Kumsal'ın sahneye çıkmam üzerine yaptığı ısrarı geldi. İçten içe tanrılara Kumsal'ın az önce yaşananlardan dolayı bunu unutması için dua ettim. Aslında müziğe karşı olan tutkum çok ayrıydı fakat aşamadığım bazı sorunlarım vardı. Çaldığım tek kişi nadiren Kumsal iken bir dolu insanın önünde çalmamın imkanı yoktu. Bu sorunlarda geldiğim yerin çok büyük bir etkisi var ki bu utangaçlığım, dışarıya karşı olan içe kapanıklığım cesaretimi çoğu konuda kırıyordu. Hayatım boyunca müzikten uzak tutulmuş tek eğitisi şamanlık olan bir kızdım ben. Umai'nin tarikatında olmak benim için gurur vericiydi evet fakat eğer benim seçimim olsaydı ben Tanrı Mergen'i seçerdim. Karakterime, kişiliğime ve benliğime daha yakındı, en azından hayatımı ideallerime göre yaşardım. Bir gün hayallerimi yaşayacağım umuduyla kafamdaki düşünceleri kovdum.

Ben düşüncelere dalmış bir şekilde yürürken Hyujin'in beni izlediğini farkettim. Düşüncemi sesli söyleyip kendimi rezil mi etmiştim? "Neden öyle bakıyorsun? dedim tedirgin bir şekilde.

"Söylesene Efsun pardon biz artık dostuz değil mi? Söylesene Ef sen hep böyle misindir?" dedi gülümseyerek.

Hep böyle misin mi? Nasılım ki? Tanrılar biliyordum kesin ağzımdan bir şey kaçırmıştım. "Sanırım evet." dedim gülümseyerek.

"Sanki hep aklında dönen karmaşık düşünceler var."

"Pekte karmaşık şeyler düşündüğümü söyleyemem aslında." Aramızdaki saçma bir şekilde ciddi olan bu diyaloğu biraz daha sıcak hale getirmek için uğraşıyordum. Sanırım o bu durumu beğenmişti ki benim gibi ne cevap vereceğini düşünmüyor, ciddi konuşmuyor direk söylüyordu. Ne kadar da zıt iki insandık.

Kumsal dönüp bana baktı. "Ef sen neden kızardın öyle?"

Ne! Ah tanrılar işte şimdi rezil olmuştum. "Biraz sıcak bastı o yüzden." dedim omuzumdaki şalımı düzelterek.

Büyük ve gösterişli bir mekanın önünde durduğumuzda beni siyah, büyük masalar ve gri duvarlar karşıladı. Sanırım oturacağımız yer burasıydı. Gri duvarların üzerinde siyah boya ile çizilmiş değişik semboller vardı. Doğrusunu söylemek gerekirse biraz fazla karanlık bir kafeydi. Bu konsept Kumsal'ı biraz boğmuş olmalı ki arka kısımda kalan teras bölümüne oturmak istemişti. Oturduğumuz yer kafenin içine kıyasla daha aydınlık, yeşillik doluydu ve bahar esintisinin eşliğinde içeride dolan karamsarlığı dışarı atıyordu.

ASTRAL: Li&Nksy (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin