32. Bölüm

39 8 0
                                    

Efsun

"Tüm tezatlıklar iç içe geçip birbirlerini sarmalıyorlardı adeta."

Günler ardı arkası kesilmeden birbirini kovalarken biz, zamanın nasıl geçtiğini dahi kavrayamıyorduk. Kendimize gelmemiz ve mental açıdan toparlanmamız haftalarımızı almıştı, alacaktı da. Kıbrıs'ta yaşadığımız ve yaşayamayacağımız onca şeyden sonra, Ankara'ya gelip kafa toparlama çabası içerisindeydik. Tabii bir kısmıysa yapmak istediklerimiz ve asla yapamayacaklarımızla doluydu. Bütün yaşanan kargaşalara rağmen en azından mutlu olabileceğimiz bir şey vardı. Biz birbirimize sahiptik. Kumsal ve ben. Artık hayatımızda bu derecede bir samimiyette başka kimse yoktu. Muhtemelen ihtiyacımız da yoktu.

Ankara güneşi gökyüzündeki yerini almış, adeta kavurucu sıcağıyla gülümsüyordu bize. Yaklaşık iki aydır bulunduğumuz bu şehir her ne kadar burada doğup büyümüş olsam da sanki hiç buraya ait değilmişim ve ait de olamayacakmışım gibi hissettiriyordu.

Üniversitemiz kapanmıştı. Dostlarımız -daha doğrusu dost sandığımız insanlar- gözlerimizin önünde yok olmuştu adeta. Aylardır olmasını umduğumuz hatta emin olduğumuz insanlar çok farklı kişiler olduğunu öğrenmiştik. Tabii birde Belena vardı. Aklıma geldikçe kendime asla inanamıyordum. Eğer yaşadığım yoğun nefret içimde olmasaydı, karşımdaki iblis istediği kadar Belena olsun, kılına bile zarar veremezedim. Yine de tek tesellim Uroras'ın da dediği gibi, onun ruhunun artık huzura ermiş olmasıydı.

Pencereden süzülen yaz sıcağı, odamı fazasıyla ısıtmaya yeterli oluyordu. Ayağa kalktığımda odamıza göz gezdirdim ve ne kadar dağınık bir halde olduğunu gördüm. Bu kesinlikle beden beklenmeyecek bir hareketti. En azından Kumsal eminim ki odanın halini görünce bana bunu diyecekti.

Her yaptığım gibi mutfağa yöneldim ve kahvaltıyı hazırlamaya başladım. Kumsal her zamanki gibi uyuyordu. Benden önce kalkmamış olması gayet alışıldık bir durumdu.

Buraya geldiğimiz günden beri tek arayışımız yeni bir evdi. Üniversitemizin kapatılmış olması bizi ve anılarımızı derinden üzmüştü lakin onca şeyden sonra açık kalmaması en doğrusuydu. Biz de bu süreçte kayıtlarımızı İstanbul'a alma kararı almıştık. Yeni bir şehir ve yeni insanlar... Bunu Kıbrıs'ın ilk günü de söylemiştim fakat bu sefer ki durum çok daha ciddiydi.

"Günaydın." dedi Kumsal. Ben işlerimi hallederken esneyerek ve gerinerek yanıma geliyordu.

"Günaydın. Hayret ettim doğrusu. Bugün erkencisin."

"Aslında uyanlı baya oluyor. Kalkmaya üşendiğim için telefondan bir şeyler izliyordum." Masaya oturmuş bir yandan gözlerini ovalıyor bir yandan da yeni doğradığım salatalıkları ağzına atıyordu.

"Bulabildin mi güzel bir yer?" Her şeyi masaya koyduktan sonra bende Kumsal'ın karşısına oturdum.

"Henüz değil ama bulacağız. Acele etmeyelim."

"Sadece bir ayımız kaldı. Taşınmak ve yerleşmek zamanımızı fazlasıyla alabilir."

Kumsal'ın üzerindeki bitkinlik hala geçmemişti. Gözlerinin altındaki morluklar çok bariz ortadaydı. Her ne kadar zamanla bir şeyleri kabullenmeyi öğrenmiş olsak da içimizdeki yorgunluk bize direnmekte ısrarcıydı. Hayatımıza devam edip bütün güzel anılarımızı ve çocukluğumuzu sakladığımız bu şehri geldiğimizden beri köşe bucak geziyorduk. Çünkü artık daha güzel anılara ihtiyacımız vardı. En çokta birbirimize.

"Bugün ne yapsak ki?" dedi Kumsal sütünden bir yudum alırken.

Buraya geldiğimiz günden beri Kumsal her gün bu soruyu soruyordu. Vermek istediğim cevabı kendime yediremeyip susmayı tercih ediyordum. İçimde büyüttüğüm değer yargılarımı kırmam, yaşadığım onca şeyden daha çok acı veriyordu sanki. Lakin yine de bir umut vardı. En azından İstanbul'a gitmeden önce görmeyi son kez istediğim bir yer...

ASTRAL: Li&Nksy (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin