20. Bölüm

30 9 2
                                    

Nksy

"...bir seçim hakkım olsaydı büyüyle değil, bilgiyle lanetlenmiş olmayı dilerdim."

Ankara günlerinin aşırı sakin geçmesini beklemiyordum fakat şu anda içinde olduğumuz durumu da tahmin edememiştim. Astral seyahate çıkmış, taşların yanına gitmiş, ardından da bir anının içerisine girmiştik. Yaşadığımız onca şeyin aksine bunlar tuhaf olan şeyler değildi. Asıl tuhaf olan şey, anın içerisindeyken bir adamdan dayak yememizdi. Aklımızda zaten dolusuyla soru varken biri daha eklenmişti. Bu adam nasıl yanımıza gelmişti ve kimdi? Dahası bize nasıl dokunabiliyordu?

Bulunduğumuz durumu sorgularken etrafa göz gezdirdim. Bir rüyanın içinde gibiydik sanki. Etrafımızda belli belirsiz uçuşan saydam gölgeler vardı. Gözümü uzaklara diktiğim zaman baktığım yeri göremiyordum. Sanırım bu evrende görmek için bakmak yeterli değildi.

Düşünceler aklımda uçuşurken yüzüme yediğim yumruk ile sendeledim. Bulunduğumuz karanlık zindanın içerisinde, tozlu ve oldukça soğuk zemine düşmüştüm. Eski denilebilecek kadar az yanan, sarı, soluk ışıklarla aydınlatılan zindanın içerisinde gözlerimi gezdirip beni yere yığan adamı aradım. Kafamı kaldırıp adama doğru atılacaktım ki sendelediğimi gören Li adamın üzerine atlamıştı.

Kendi boyutumuzda Li ve ben bu adamı alt ederdik. Hatta birimiz bile bu iş için yeterdi. Lakin burada anlam veremediğim şekilde maskeli adam bizden güçlüydü. Bu evrende daha fazla vakit geçirmiş ya da bu evrende oynamak için kuralları gayet iyi biliyor olmalıydı. Li adamdan dayak yemeye başlamıştı. Havada asılı kalıp adama tekmeler yağdırıyordu ki maskeli adam, Li'nin bacağından tutup onu sert bir şekilde yere vurdu. Bu cidden acıtmış olmalıydı. Yardım etmem gerekiyordu fakat Li'nin bana söylediği son şey...

Bir anlık tereddüt ile arkamı döndüm ve koşmaya başladım. Li yalnızca anı içinde olduğu için bu alanı gezemiyordu ama ben gezebilirdim. O, maskeli adamı oyalarken -ya da fena bir şekilde hırpalanırken- ben de burayı keşfedebilirdim. Elimi çabuk tutmalıydım yoksa Li... Tanrılar! Bunu düşünmek bile istemiyordum.

Kıbrıs olduğunu düşündüğüm bu yer, gece olduğu için karanlıktı ve konumumuzu anlamamı oldukça zorlaştırıyordu. Bulunduğumuz hücrenin içinden çıktım. Koşarak çıkış olduğunu tahmin ettiğim kapıya doğru ilerliyordum. Mahzenin içindeki koridorlarda koşarken sağımda ve solumda kalan zindanlara gözüm çarpıyordu. Ah tanrılar! Kim bilir bu hücrelerde insanlar ne acılar çekmişti.

Koridorun sonuna geldiğimde, merdivenlerden çıkıp büyük demir kapıyı açtım. Artık dışardaydım. Arkamı döndüm ve çıktığım yere baktım. Ağaçlarla örtülü gizli bir kapı... Ağaçlar...

Bunu düşünerek koşmaya başladım. Kurumuş dallar ayağımın altında çatırdıyordu. Ne tarafa koşacağımı bilmeden sadece ilerliyordum. Normal formlarımıza dönüştüğümüz zaman Kıbrıs'ta burayı bulmak kolay olmayacaktı. Burayı hatırlamamı sağlayacak bir kaç ip ucu almam gerekiyordu. Kıbrıs küçük bir yer olabilirdi fakat her köşesini detaylı arayacak vaktimiz olamayabilirdi.

Koşuyordum fakat o kadar uzaklaşmıştım ki çıktığım mahzenin yerini bile unutmuştum. Fazla vaktimiz yoktu. Li'nin ne durumda olduğunu ve daha ne kadar dayanabileceğini bilmiyordum. Hızlı olmak için büyümü ayaklarıma yönlendirmiştim ve yine bilmediğim bir şekilde onu hızlı koşmama yardım edecek şekilde evirmiştim. Ben bir şeyin olmasını istiyordum. Bunu yürekten ve emir verircesine istediğim zaman oluyordu işte. Zaman her ne kadar benim ötemde aksa dahi onu hissedebiliyordum. Geçen her saniyeden kış ayında olmamıza rağmen, güneyden esip tatlı bir esinti bırakan rüzgarı hissedebiliyordum. Üzerimdeki kapşonlu pelerinim koştukça savruluyordu. Belki de bana anlatmaya çalıştığı başka bir şey vardı. Belkide yanlış yöne gidiyordum.

ASTRAL: Li&Nksy (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin