16. Bölüm

26 8 2
                                    

Efsun

"Bütün hayatımızı yaşadığımız, her anımıza şahit olan o şehir."

Sabah güneşinin yüzüme vurmasıyla gözlerimi araladım. Odaya sinen loş ışık, tam bir yaz havası edasıyla insanın içine huzur dolduruyordu. Kumsal'ın yatağının ucunda olan perde hafifçe havalanıyordu. Kış ayında olmamıza rağmen odanın içi adeta bahar havası ile doluydu.

Kumsal'ın duvarının üzerinde asılı duran siyah saate baktım. Saat daha yediydi. Biraz daha kestirme düşüncesiyle gözlerimi kapattım ve uyumaya hiç niyetim olmadığını fark ettim. Yatakta doğrulup gerinirken gözüm Kumsal'a çarptı. Her zaman olduğu gibi uyuyordu. Uzun zamandır ne bir iblis saldırısı ne de başka bir şey vardı. Adeta fırtına öncesi sessizliği hakimdi. Bizde bu sürece ayak uydurup normal üniversiteliler gibi devam etmek zorundaydık. Sınavları verip dersleri geçmiştik. Önümüzdeki hafta ara tatile giriyorduk. Gerçi bu süreç bizi, özellikle de Kumsal'ı zorlamıştı. Onu kütüphaneye götürürken adeta can çekişmiştim. Hatta bir keresinde benimle kütüphaneye gitmektense Doruk ile kavga etmeyi tercih edeceğini söylemişti. Ve dediği gibi asla çalışmamıştı. Yinede derslerden ucu ucuna geçmişti. Bense çoğu dersten tam not almıştım.

Yataktan kalkmaya karar verip banyoya yöneldim. Yüzümü yıkadığım soğuk su beni kendime fazlasıyla getirdi. Uyuşukluğum ile tökezleyerek camın önüne geçtim. Üniversite deniz kenarında kaldığı için yurt odamızın camı denize bakıyordu. Deniz usul usul dalgalanıyor, üzerine düşen güneş ışıklarıyla insanın içine umut aşılıyordu. Gözümü alamadığım dalgalar mutu olduğum her şeyi getiriyordu aklıma. Kumsal'ı, Hyujin'i ve dostlarımı... Birden ruhum burkuldu. Kalbim acıdı. Belena... Aradan geçen koca aylara rağmen canım hala yanıyor ve vicdanım sızlıyordu. Dönüştüğünü öğrendiğim ilk an yere çökmüş ve gözlerim kuruyana kadar ağlamıştım. Ardından büyük bir feryat çığlığı atıp saatlerce etrafa saldırmıştım. Tanrılara, evrene ve var olan her şeye hakaretler yağdırmıştım. Bunu düşünürken gözümden bir damla yaş düştü. Kumsal'ın yatağının ucuna oturdum. O gün Kumsal'ın bana söylediği her şey kafamda teker teker canlanıyordu. İçim burkuluyordu. Dolan gözlerimi tutmayıp ıslaklığın gözlerimden akmasına izin verdim.

Sıkışan ruhumu ferahlatmak için sahile inip biraz yürüyüş yapmak istedim. Belki bir nebze kendime gelirdim. Bu fikirle oturduğum yerden kalkıp hızlıca hazırlandım. Üzerime eşofmanlarımı geçirip gri bir şal taktım. Kulaklığımı da alıp ağzından salya akıtarak uyuyan Kumsal'ın yanağına öpücük bırakıp sessizce odadan çıktım.

Üniversitenin dışına çıkıp sahile gelmiştim. Kulaklığımı takmaktan vazgeçip deniz sesi eşliğinde yürüyüş yapmaya karar verdim. Hyujin olsa böyle yapmazdı, o mavi kulaklığını kulağına takıp elleri cebinde sakin sakin yürürdü diye geçirdim içimden. Düşüncemin getirdiği sırıtışıma engel olmayıp yürümeye devam ettim. Çok geçmeden kalbim yeniden burkuldu. Toprağın üzerine attım kendimi. Gökyüzünü izlemeye başladım. Belena her mutlu anımda kendini hatırlatıyordu bana. Kendime yine engel olmayıp ağladım. Bir süre ağlayıp gözyaşlarım akmayı bıraktıktan sonra kalkıp miskince yürümeye başladım.

Soluklanmak için durduğumda, güneş artık eski yerinde değildi. Dalgaların üzerine düşen gündüz, yıldızları da azalmıştı. Telefonumu çıkarttığımda tam üç saattir yürüyüş yaptığımı fark ettim. Telefonu cebime koyup yurda çıkma kararı almıştım ki çalmasıyla irkildim. Ekrana tekrar baktığımda Hyujin'in aradığını gördüm.

Hızlıca odaya çıkıp duş almam gerekiyordu. Hyujin ile telefonda bir saat sonra buluşmak için sözleşmiştik. Birkaç güne Ankara'ya döneceğimiz için birlikte bol bol vakit geçirmek istiyorduk. Odama çıktığımda Kumsal çoktan uyanmış, yatağın içinde telefonuyla oynuyordu. "Selam sabah kuşu! Yiğit aradı. Bir saate ilk oturduğumuz kafede buluşacakmışız." dedi Kumsal esneyerek.

ASTRAL: Li&Nksy (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin