Elmalı çay <3

780 25 4
                                    

Saatler süren yolculuğun ardından bir evin önünde durmuştuk. Ev gri renkteydi ve pencereleri çok güzeldi. Tek katlı müstakil bir ev sanırım...gri görmekten bıkmış olsam da artık alışmıştım Charles'ın gri takıntısına. Evin içi de büyük ihtimalle gri olurdu. Yataklar ve koltuklar siyah...başka bir şey bekleyemem ki ondan. Gözlerimi hafifçe devirerek beni eve doğru taşımasını izledim. Yolda bir sürü bir şeyler yemiştik fakat hala poşetlerde bir şeyler kalmıştı. Ev için yiyecek bir şeylerdi sanırım,hani dolaba koymak için. Yeni ev burası mıydı? Ya iyi de ben burayı daha önce görmemiştim bile! Neresi ki burası? Cevap da vermiyor uyuz herif. Cebinden çıkardığı anahtarı kapıyı açmak için kullandığı sırada anahtarındaki yenilik dikkatimi çekmişti. Siktir! Ciddi misin amına koyayım? Anahtarlığa yeni Ghostface almış! Çığlık atmak istiyordum. Bu adamın ciddi sorunları vardı artık kaç kere tekrarladım onu bile bilmiyordum ama gerçekten vardı! Ghostface filmdeki katil...katil katile mi aşık? Ne ki bu? Takıntılı psikopat! Anahtarlığa odaklanmam eve girene kadar sürmüştü tabii. Eve girince direkt başımı kaldırıp etrafa bakındım. Ah...fazla güzel! Duvarlar beyazdı! Ev çok güzeldi. İçerisi ayrı güzeldi! Burada bodrum yoktur,değil mi? Tramva olmuştu resmen. Daha fazla bodrum katı görmek istemiyorum! Ben etrafa dalmış bakınırken dudağıma yapışmasıyla şoka girdim anlık olarak. Ani hareketler yapmayı çok sever kendisi! Dudağımı hızlıca geri doğru çektim. Tepki vermeden boş gözlerle bir süre yüzüme baktıktan sonra gözlerini kıstı. Sanki bir şey düşünüyor gibiydi. Ne düşünüyor olabilirdi ki?

"Dışarı çıkmayı özledin mi?"

Gözlerim mutlulukla parladı. İstekli bir şekilde hızlıca başımı aşağı yukarı salladım. Özlemiştim. İnsanları görmeyi sevmiyordum ama yanımda olduğu zaman az da olsa rahatlık hissi veriyordu. Genelde beraber dışarı çıktığımız zaman o da daha tenha yerler seçerdi. Benim yaşadığım şey insan korkusuydu. Daha çok insanların hakkımda ne düşündüğü hakkında bir stresti. Fakat Charles'ın sebebi farklıydı. Anladığım kadarıyla Charles insanlardan nefret ediyordu. Sadece rol yapıyordu. Dışarıda insanlara samimi davranıp çok önemli biriyse vesaire, gülümsediği bile olmuştu! Fakat o kişi gittikten hemen sonra yüzünü ekşitip göz devirirdi. Rolünü çok iyi yapıyordu,yalan söyleyemezdim. Ben bile bazen inanıp şaşırıyordum 'gerçekten onu seviyor mu?' Diye düşünüyordum fakat zaten cevabımı o kişi gittikten sonra en güzel şekilde alıyordum. Dışarı çıkacağız demişti,değil mi? Nereye gidecektik acaba? Umarım eğlenceli bir yer olurdu. Bana da bulunduğumuzun yerin neresi olduğunu söylese mükemmel olacaktı aslında. Beni kucağında tutmaya devam ederken odalara Tek tek girip odaları kontrol ediyordu...sanki burada yaşamış ama uzun süre geri gelmemiş gibiydi. Elindeki poşetleri hızlıca mutfağa attıktan sonra evden benimle beraber çıktığında şaşkınca baktım. Nereye gidiyorduk? Daha yeni gelmiştik zaten...cevap vermeyeceğine emin olduğum için gideceğimiz yeri sormak gibi bir aptallık tabii yaptım.

"Nereye gidiyoruz?"

Ne bekliyordum ki? Gideceğimiz yeri cidden söylemesini mi? Sırlar kapısı gibi herif amına koyayım. Piyango oynuyoruz resmen! Kedi gibi iki gündür ordan oraya taşıyıp duruyor bıktım artık be. Taşıma da deme hakkım yok ki. Yürüyemiyorum! O da sakat kalırsa eşitlenmiş olurduk, mükemmel fikir. Sanırım saat ikindi civarındaydı. Böyle düşünmemin sebebi güneş hala vuruyordu fakat kırmızı olmuştu ve batmak üzereydi. Dolayısıyla ikindi vakti oluyor. Tüm dahi doğamı gözler önüne serdikten sonra kucakta seyehat işime devam ettim. Sabır dileyerek ofladım. Tanrım,neydi günahım? Ne suç işlemiş olabilirim acaba? Bu herif kadar günah işlemediğim kesin! Kendi halinde tek başına yaşayan biriydim ben katilin teki ne diye gelip beni buldu ki? Yol boyunca hayatımı ve seçimlerimi sorgulama kararı almıştım...

Tamam uzun boylu ve kaslı olabilir de bu kadar bakılmaz tanımadığın insana hanımefendi ve beyefendi! Önüne gelen Charles'ın vücuduna bakmak zorunda mıydı? Hayır bir de gördükleri yetmezmiş gibi dönüp dönüp tekrar bakıyorlardı! Az önce yaklaşık kırk yaşlarında olduğunu düşündüğüm bir adam Charles'a bakarken az kalsın kaldırımdan düşüyordu...keşke düşseydi. Charles'ın bakışları yoldan ayrılmıyordu bile,sadece arada dönüp bana bakıyordu. İnsanların kin dolu tüm bakışlarını üzerime toplamıştım. Sırf tanımadıkları fakat dış görünüşünü beğendikleri birini nasıl kıskanabilirlerdi ki? İnsanlar gerçekten garipti...diye düşünecektim ki insan olduğumu hatırladım. Acaba bize garip bakmalarının sebebi bu kadar lüks görünen bir yerde pijama tişört ile geziyor olmamız olabilir mi? Gerçi o bakışlar yargılayıcı durmuyordu! Daha çok beğeni vardı gözlerinde. Üzerinde mini elbise varken pijama ve tişört giymiş birine neden bakarsın ki? Şey düşünmeleri gerekmez miydi? 'Ay varoş.' Düşüncelerime yanlışlıkla dayanamayıp güldüğümde yanımızda yürüyen herkesin bakışları bana dönmüştü. Yüzlerine baktığımda kafamda dönen ses tekrar edince tekrar patladım. Tepkisini merak ettiğim için Charles'a doğru yüzümü döndüğümde tepkisiz görünüyordu. Hiç mi ilgisini çekmemişti gülüşüm? İnsan bir düşünür 'yolun ortasında neden gülüyorum' diye! Somurtkan bir şekilde yüzümü yüzüne yaklaştırdım ilgisini çekmek adına. Bakışları sonunda beni bulduğunda toplumda olduğumuzu görmezden gelip kalçamı sıkmasıyla transa girmem bir oldu. Ölü taklidi yaparsam bakmayı keserler miydi acaba? Yerimde donup kalmış bakışımı yana bile çeviremiyordum. Sonunda bir yere doğru girdiğinde merakla başımı çevirdim. Tabii insanların garipseyen bakışları üzerimde geziniyordu. Her yerde mi insanlar bu kadar meraklıydı? Farklı bir yere gelmiş olmamıza rağmen kişilik değişikliği göremiyordum. Aslında hiç kişilik göremiyorum desem çok mu ergence olurdu acaba? İlkokul laflarından da soktuğuma göre nereye geldiğimizi kontrol edebilirim. Hafifçe kaşlarımı çatarak merakla etrafa bakındım. İnsanlar çok aşırı olmasa da kalabalıktı. Charles böyle yerler sevmezdi ki...neden buraya gelmiştik? İç geçirip gözüne kestirdiği koltuğa kucağında benimle oturmasını izledim. Karşımda geçen garson yeni müşteri geldiğini fark edince yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirip yanımıza geldi. "Hoş geldiniz efendim." Charles beklediğim gibi boş gözlerle bakıp sahte bir gülümseme oluşturdu dudaklarında. "Şekersiz limon suyu alayım ben...beyefendiye de ne istediğini sorarsınız." Gözlerim kocaman açık ona döndüm. Sosyal anksiyetem olduğunu biliyordu! Konuşamayıp kekelemeye başlayacağımı da biliyordu. "Ş-şey...b-birşey istemiyorum b-ben..." dudaklarının kenarları keyifle yukarı doğru kıvrıldı. Dilini yanağının iç kısmına bastırarak yargılayıcı bakışlar attı. "Neden? Bak garson bekliyor,çok bekletmemelisin o da çalışan sonuçta. Vicdansız mısın bu kadar?" Dudaklarını birbirine bastırıp kahkaha atmamak için kedini zor tuttuğunu görebiliyordum. Ellerim gergince titremeye başlamıştı bile. Gülümsemeye çalışarak garsona doğru döndüm. "B-ben de e-elma çayı...a-alabilirim..." stresten ağlamak üzereydim. Garson başıyla onaylarak gittiğinde sinirle Charles'a döndüm. Charles sonunda tuttuğunu kahkahasını serbest bırakmıştı. "Amma abarttın alt tarafı sipariş vereceksin." Gülmeyi bırakarak yüzüme doğru yaklaştığında çatılmış kaşlarım hafifçe eski haline döndü. Yüzümde sinir yerine yanak kızarıklığı tekrar oluşunca dudaklarımı hafifçe büzüp gözlerimi kaçırdım. Kalçamdan daha büyük olduğuna emin olduğum elleri kalçamı tekrar sıktı sertçe. Utandığım için sır verirmiş gibi elimle ağzımın yan kısmını kapatıp kulağına doğru fısıldadım. "D-dur...lütfen...utanıyorum..." Hafifçe geri çekilerek vereceği tepkiye baktım. "Altımda inlerken utanmıyor muydun?" Seslice söylediği şeylerle gözlerim kocaman açıldı. Ellerimle yüzümü gizleyerek nefesimin altından sinirlice bir küfür mırıldandım. Toplum içindeydik ve eminim söylediği bir çok kişi çoktan duymuştu bile. Ellerimi yüzümden çektiğini hissetmemle başımı iki yana sallayıp yüzümü saklamak için başımı göğsüne gömdüm. "Buyurun efendim içecekleriniz." Garsonun sesini duymamla yerimden sıçradım. Başımı kaldırarak baktığımda garson çoktan arkasını dönmüş gidiyordu. Getirdiği elma çayına bakınca ağzımın sulandığını hissediyordum. Elimi uzatıp tutmaya çalışmamla çığlık atıp elimi çekmem bir oldu. Fazla sıcak! Elim yandı...gözlerim anında acıyla dolmaya başlamıştı. Charles bardağı elinde alarak yüzünde dalga geçen sırıtışıyla bana baktı. Nasıl yanmıyordu ki eli? Ben çığlık atmıştım acıdan ama basbaya şuan hiçbir şey olmamış gibi tutuyordu bardağı. Hafifçe gülerek bardağı tekrar yerine bıraktı. Kendi limon suyunu eline aldığında duraksadı. Gözlerini kısarak limon suyunu kokladığında komik geldiği için hafifçe güldüm. Kaşlarını kaldırarak bakışlarını bana dikti. "Neye gülüyorsun çocuk?" Sert bakışını görmemle gülüşüm dudaklarımdan hızlıca düştü. Kırgın bir şekilde gözlerimin dolduğunu gizlemeye çalışarak bakışlarımı kaçırdım. Elindeki limon suyunu tekrar kokladıktan sonra kafaya dikip tek seferde bitirdi. Ellerimi kucağımda bırakıp gergince etrafa bakındım...

Sonunda çayım soğumuştu. Mutluluğumun içine edip gülüşümü cehennemin dibine yolladığı için somurtkan bir suratla çayımdan bir yudum aldım. Tam soğuk değildi fakat artık sıcakta değildi. Ilık olmuştu,tam bana göre. Çayımdan tekrar yudum alacağım sırada elinin bacağımdan yukarı doğru ilerlediğini hissetmemle öksürdüm. Elimdeki çayın üzerime döküldüğünü fark ettiğimde dudaklarımı büzdüm üzgünce. Ona doğru döndüm bıkkınlıkla. Gözleri boynumda geziniyordu...daha doğrusu damarlarımda demek daha doğru olurdu. İlgisini boynum değil de damarlarım ve kanım çektiğine emindim. Psikopat beyni normal şeyler arzulamayı beceremiyordu. Boş kalmış bardağı elimden aldıktan sonra kenara bırakmak diyemeyeceğim kabalıkta fırlatıp bedenimi sıkıca tutarak ayağı kalktı. Yürümeye başladığı sırada üzerimi rahatsızca çekiştirdim. Islaklık hissi rahatsız etmişti. Tişörtümde ve pijamamda olan ıslaklığı vücuduma değdirmemek için ileri doğru çekmiştim. Rahatsızlık hissi yüzünden çığlık falan atacaktım artık. Lavaboya girdiğini gördüğümde içim rahatlıyordu ta ki kapıyı kilitlediğini görene kadar...

Obedience and painHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin