Sonraki bölüm final-

831 18 3
                                    

Gözlerimi açmadan kollarını bana dolayıp başını göğsüme gömmüş bedenin boynuna kollarımı doladım. Homurtu sesleri çıkararak göğsüme nazik bir öpücük kondurdu. "Günaydın..." Uykulu sesini duyduğumda gülümsemeden edemedim. Uykulu sesi tırtıklı ve kalın olduğu için daha sert çıksa da bana tatlı geliyordu. "Günaydın...gün ışığım." Başını kaldırarak bana kısaca baktı. "Bu kadar tatlı olursan yerim ama." Şakacı bir şekilde konuşmasına aynı anda güldük. "Bugün hiç yataktan çıkasım yok doğrusu. Yatalım işte böyle akşama kadar. Akşam olduğu zaman da tekrar uyuruz." Söylediğine kahkaha attım. Akşama kadar burada uzandıktan sonra akşam nasıl uyuyabilirdik? Milim kıpırdatmadan burada yatarsak akşam da baykuş gibi evde dolanırdık. "Leo." Kaşlarımı kaldırıp ona döndüm gülümsemeyle. Konuşmasını masum bir şekilde beklerken saçlarında parmağımı gezdirdim. "Çok güzelsin." Bunu şimdiye kadar defalarca tekrar etmişti. Ben kendine güvenip egosu tavan biri değildim. Öz güvenim kesinlikle yerlerde sürünüyordu. Neden bu kadar güzel göründüğümü anlamıyordum, beni neden bu kadar güzel gördüğünü anlayamıyordum. "Sen dalga geçiyorsun değil mi?" Diye sordum ciddiyetle. Bunu çok kez tekrar etmişti fakat sanki bana değil de başka biri varmış da ona diyormuş gibi hissediyordum. Üstüme alınamıyordum. Duvara dediğini söylese bile inanırdım yani. "Kes sesini bebeğim." Göğsümü ısırdığında acıyla inleyip gülerek geri çekilmeye çalıştım. "Hey hey! Annesinin memesini bulmaya çalışan yavru kedi gibisin!" Yaptığım saçma espriye ikimiz de aynı anda kahkaha attık. Charles ve yavru kedi kelimeleri yan yana gelince gülmemek elde değildi. Daha çok yılan veya farklı vahşi bir hayvan diyebilirdik. "Bunu hakaret olarak alıyorum ve seni yutuyorum." Gülerek elimi yanağına koydum. "Nasıl yutuyorsun?" Diye sordum şakayla. "Karnında balık gibi yüzerim, gluk gluk yaparım." Yaptığım benzetmeye önce boş boş bakıp sonra gülmüştü. "Gluk gluk? Sanırım biri benzetme yapmaya çalışmış..." Beni daha yakına çekip dudaklarıma nazik bir buse kondurdu. "Gerçekten tüm gün yatakta mı kalacağız?" Diye sordum merakla. Tüm gün uzanırsak tüm kemiklerimiz iç içe geçerdi. "Ben bir sorun göremiyorum." Diye cevapladı. Başımı sallayıp üstteki bacağımı belinin üzerine bıraktım. "Artık zarar vermeyecek misin bana?" Verip vermemesi daha fazla umurumda değildi. Artık psikolojik şiddet uygulayabileceği bir psikolojiye sahip değildim. Hissizleşmiştim. "İster misin?" Eğer o istemiş olsa böyle bir soru sormayacağını biliyordum dolayısıyla bunun cevabı daha fazla zarar vermekten vazgeçmişti. "İsterim." Dedim inatla. Ne tepki vereceğini merak ediyordum. Çıplak belimi okşayıp dudaklarını hafifçe dudağıma sürttü. "Sana dediğim her şeye sahipsin...hissizleştin, psikopatlaştın...sana zarar vermemin daha fazla umurunda olmadığını biliyorum. Şuan sadece beni denemeye çalıştığını da biliyorum...şimdilik zarar vermeyi düşünmüyorum. Eğer zarar verirsem,ikimizin de zevk alacağını bilmek beni delirtiyor. Acısa bile isteyecek misin?" Dudaklarıma doğru mırıldandı. Saçlarının arasında parmaklarımı gezdirerek başımı salladım aşağı yukarı. "Benimle beraber yirmi yaşına girdin..." Dedi. Sesinde az da olsa gurur veya onun tarzı bir şey sezmiştim. Hafifçe başımı salladım onaylayarak. Gerinerek yerinde kımıldandıktan sonra tekrar kollarını sıkıca belime sardı. "Açım ben." Dedim kollarımı çaprazlayarak. Boynumu hafifçe ısırıp yataktan kalktı. "Gelirim birazdan."

                          *******

Benim için cennet sayılabilecek bir kahvaltı hazırlamıştı. Portakal suyu ve yoğurtlu havuç! Havuçlar soyulup ince uzun şekilde yoğurdun içine eklenmişti. Üstelik üzerine Hindistan cevizi de eklemişti! Portakal suyunun içine biraz limon suyu da eklediğini söylemişti ama tadı o kadar da ekşi değildi. Kendi de kahvaltı yapmak istemediği için sadece kendine büyük bir bardak limon suyu getirmişti. Sürekli limon suyu içiyordu ve midesi nasıl erimemiş anlam veremiyordum. Yatakta oturmuş yavaş yavaş havuçlu yoğurdumu yiyordum arada bardağımdan bir yudum alarak. "Neden limonu bu kadar seviyorsun?" Kendimi tutamayıp sorumu sordum. Tadını beğendiği tarzında bir şey derse kesinlikle yüz yılın fiyaskosu olurdu. "Ekşi şeyler hoşuma gidiyor." Tamam en azından bu daha açıklayıcı bir cevap olmuştu. Başımı anladığımı ima edercesine sallayıp yemeğimi yemeye devam ettim. Burada olduğumdan beri çoğunlukla meyve yememi hiç sorun etmemişti. Neredeyse tüm meyvelerden nefret ediyordu fakat limonu seviyordu. Hatta sevmek bile değil takıntı haline gelmişti resmen. Her sabah limon suyu içiyordu. İçine bir damla bile su eklemiyordu ya da bir gram bile şeker eklemiyordu. Limonata demeye bin şahit arardı ki değildi zaten. Sadece şekersiz sade limon suyu...ve bunu sabahın köründe nasıl içtiğini hala aklım almıyordu. Önümdeki koca tabak dakikalar içinde bittikten sonra meyve suyum da sona ermişti. Önümdeki tepsiyi alıp çekmecenin üzerine kendi elindeki bardakla beraber bırakıp tekrar yanıma uzandı. Beni yanına çekip üstteki bacağımı beline alarak bacaklarımın arasından elini kalçama koydu. "Çok güzeldi,teşekkür ederim!" Dedim nedenini bilmediğim bir mutlulukla. Hafifçe gülüp tekrar esnedi. "Ben yapmıştım ondandır." Ruhu çıksa egosu çıkmazdı bu herifin. Gözlerimi Charles'a değil egosuna devirdim. Bazen egosu vücudunu ele geçiriyordu. Ego yapmakta haklı olduğu konular da yok değildi tabii...fiziği fazla maskülendi ve yüz hatları her erkeğin isteyebileceği türdendi. Her şeyi mükemmel duruyordu...yüzündeki keskin bakışlar bile birkaç saniyeden fazla bakışmayı imkansız kılıyordu. "Bay ego.telefonu Charles'a verir misiniz rica edersem?" Dedim şakayla. Yaptığım şakaya güldü. "Bay Charles meşgulmüş buyurun ben yardımcı olayım?" Şakama şakayla karşılık vermesi hoşuma gittiydi. Her güldüğünde sanki ömründe ilk defa gülüyormuş gibi gözüküyordu ama normalde de çok gülüyordu. İnsanlar yanında olduğu zaman gülmek yerine arkadan sinir olduğunu belli eden bakışlar atıyordu. Gerçekten sadece benim yanımda mı bu kadar rahat gülüyordu? Gördüğü neredeyse tüm insanlara somurtup duruyordu ama benimle beraberken neredeyse hiç somurtmamıştı. Genelde hep gülüyordu yanımdayken.. "Söyleyin ona çabuk gelsin!" Sahte de olsa sesimi bilerek sinirli çıkarmıştım. Sinirlendiğimi görmesiyle gülmeye başladı. Gülüşü komik geldiği için onunla beraber güldüm. Biz sanırım bu gidişle ekmek düşmesine falan gülen bir ilişkiye sahip olacaktık....

Obedience and painHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin