882 32 2
                                    

Sonunda sanırım ilk defa ömrümün en rahat uykusunu çekmiştim. İlaç sayesinde öğle saatine kadar kesintisiz uyumuştum ve acım o kadar da belirgin gelmemişti uyurken. Ta ki uyanana kadar tabii. Huysuz yüz ifademle resmen göz kapağımı delerek gözüme ulaşmaya çalışan güneşe somurttum. Charles yanımda değildi. Saat kim bilir kaç olmuş,nasıl hala uyuyor olabilirdi ki? Uykuyu sevdiğine emindim fakat en geç uyuduğu saat sanırım 11 olmuştu. Ben ise resmen günleri unutacak kadar uyumuştum! Neyse ki benim burada bir suçum yok. Tüm suç verdiği ilaç aitti dolayısıyla rahatça keyiflenebilirdim. Sakatlandığımı birkaç saniyeliğine unutarak ayağı kalkmaya çalışmamla çığlığı basmam bir oldu. Alarm falan mı kurayım? Daha ne kadar böyle kalabilirim ki! Kollarımı çaprazlayarak somurtkan ifademi yüzümden düşürmeden olduğum yerde hafifçe dikleştim. Yaptığım küçücük hareket bile bana misli acıyla geri dönünce yüzümü buruşturdum. Umarım artık bir duyup gelecekti şuraya! Sağır mısın nesin be adam? Çığlık attım o kadar! Alt kat merdiveninden başlayarak bulunduğum üst kata doğru ilerleyen adım seslerini duyduğumda sonunda diye geçirdim içimden. Dudaklarımı hafifçe birbirine bastırıp çizgi haline getirdim. Gözlerimi kısmış içeri girmesini bekliyordum. Pusuya yatmış kedi gibi göründüğüme yemin edebilir ama kanıtlayamazdım. Kapı yavaşça açıldığında hafifçe esnedim. Kesin bu adamın negatif enerjisi yüzünden uyku hissediyordum. Başka açıklaması olamazdı. İlacı saymama gerek yoktu onu suçlamak daha güzeldi. Kendi düşüncelerime sessizce kıkırdadım. Açılan kapıyı arkasından kapatarak elindeki minik tepsiyle yanıma yaklaştı. Yüzünde tabii samimi bir ifade yoktu. Daha çok 'Seninle uğraşmaktan nefret ediyorum.' Der gibi bir ifade vardı fakat kimin umurunda ki? O yapmıştı bunu bana. Dolayısıyla benimle ilgilenmek zorundaydı. Alt tarafı hazırladığın ve benden önce yediğine emin olduğum kahvaltıyı da tepsiye koyup getirirken bu kadar somurtmazsın yani. Tek yapman gereken tepsiye koymak! İnşaat işi ile ilgileniyor gibi suratı vardı. Sanırım onun somurtkanlığı çoktan bana geçmişti bile. Bu aralar agresif davranıyordum ve sebebi kesinlikle oydu. Yanımda sürekli her şeye patladığı için bana da siniri bulaşmıştı! Yoksa ben pamuk gibi çocuktum. Kin bile beslemeyi beceremeyen ve affetmesi saniyeler alan biriydim. Hani şey olur ya çok büyük bir düşmanın vardır mesela,işte o düşman bana iki tatlılık yapsa kanardım. Annem de küçükken saf olduğumu ve korunmasız olduğumu söylerdi...kendimi nasıl koruyacağım konusunda endişe ederdi. Hep bir dövüş sporu ile ilgilenmemi istemişti...yapmadım. Şiddet uygulamak bana göre değildi. Eğer birine zarar verirsem karşımdaki kişiden daha çok bağıracağıma emindim. Kapkaççıdan dövdüğüm için özür falan dilerdim. Halimden memnun hissediyordum...Charles gibi olmak yerine saf olmak daha iyiydi. Ne yani? Birilerini öldürüp çok çabuk sinirlenmene rağmen beni sinirlendiren herkesin bacağını mı kıracaktım? Ya da testereyle mi parçalayacaktım? Yok...kalsın teşekkürler. Elindeki tepsiyi yatağın üzerine bırakarak saçımı tuttuğunda kötü bir şey yapacak sanıp korkacakken korkmama bile fırsat kalmadan saçımı arkaya doğru çekerek dudaklarımdan öpmüştü. Saçım fazla hassas olduğu için acımıştı ama kızarmaktan acıdı bile diyememiştim. Ellerini saçımdan çekerek yemem için hafifçe uzaklaştı fakat ben kızarmaktan yemeği unutmuştum.

"Benim işlerim var biraz,göremezsen 'Charles Charles' diye gezme diye diyorum. Bir saate falan dönerim. Yemeğini tamamen bitir ve meyve istediğini söylemeyi aklından bile geçirme. Anlaşıldı mı?"

Benimle ebeveynimmiş gibi konuşmasına göz devirdim. Kapıyı da üstüme kilitleyip telefonumu kontrol edecek miymiş bari? Tanrım. Kendini patron rolüne fazla kaptırıyordu. Fazla kontrolcü olması bazen fazla sinir bozucu ama bazen de hoş hissettiriyordu. Güvende hissettiriyordu nadiren de olsa. Fazla beklettiğimi fark ederek hızlıca başımı salladım aşağı yukarı doğru. Bir şey demeden odayı terk ettiğinde yemeğime döndüm. Pankek yapmıştı...ve yanında krem peynir vardı. Tüm kahvaltılık şeylerden biraz biraz ekleyip güzel bir tepsi hazırlamıştı. Yaptığı için somurtuyordu ama yaparken hoşuna gitmiş gibi gözüküyordu. Eğer getirmek istemiyorsa neden bu kadar özensin ki? Düz bir şekilde iki üç lokma yemek de getirebilirdi,değil mi?

                                         *****

Sıkıntıdan patlayacaktım. Gittiğinden beri aynı yere yapışıp kalmıştım yürüyemiyorum diye. Zaten bir şey de yapamıyordum sadece kahvaltımı bitirip canım acıya acıya çekmece üzerine koymayı anca becermiştim. Son birkaç dakikadır burnuma garip bir koku geliyordu fakat ne olduğunu anlamamıştım. Boğazımı gıdıklayan bir his veriyordu ve burnumu yakıyordu. Ne olabilirdi ki? Gözlerimi kısıp beklemeye devam ettim. Gelip bakabilirdi. Ben yürüyemediğim için sürünerek gitmeye çalışmam saçma olurdu. O acıyı kaldırabilecek durumda değildim. Dakikalar sonra içeriye dumanlar sızmaya başladığında korkuyla yerimde kıpırdandım. Acaba...yangın çıkmış olabilir miydi? İçimdeki korku saniyeler içinde zirveye ulaşarak korkudan titremeye başlamamı sağlamıştı. Charles evde değil...eğer yangın varsa burada yanarak öleceğim! Sevgili anksiyetem sakinleşmem için bana binbir türlü acılı ölüm senaryosu önerirken çığlık attım.

"YARDIM EDİN! BİRİ YARDIM ETSİN! YANGIN ÇIKTI! CHARLES! LÜTFEN KORKUYORUM!"

Ağlamaya başlayarak yürüme ihtimalim olup olmadığını düşünüyordum. Belki sürünerek inebilirdim fakat eğer yangın alt katta çıkmışsa ateşe atlamaktan farkı kalmazdı. Öksürerek ağzıma dolan acı dumanı ellerimle itmeye çalıştım. Elimi sağa sola yüzümün önünde sallayarak nefes almaya çalışıyordum fakat hem anksiyetem hem de duman bir olunca nefes alacak mecalim kalmamıştı. Yanarak ölmek istemiyordum...bu kadar acılı bir ölüme sahip olmak istemiyordum! Düşüncelerim yüzünden resmen bayılacaktım. Kafamın içinde resmen hayatım gözümün önünden geçiyordu. Ağlayıp bağırarak ne kadar yardım istesem de dağ başında olduğumuz gerçeğini değiştirmiyordu. Başım dönüyordu...uyursam geçer miydi? Belki yangın buraya ulaşmazdı...ya da ulaşırdı...hiçbir şey bilmiyordum sadece uyumak istemiştim. Refleks olarak hala öksürmeye devam ederek bağırmaya çalışıyordum fakat boğulma hissinden dolayı sesim çıkmıyordu. Kendi sesimi ben bile zar zor duyuyordum. Olduğum yerde arkama doğru yaslanıp yorgunca gözlerimi kapattım. Ölmem ki...ölemem. Belki de tek yapmam gereken şey pozitif düşünmektir? Ya da uyumak...

Obedience and painHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin