Such a wonderful collection,right?

771 22 1
                                    

Sonunda eve varabilmiştik. "Nasıl bir psikopatsın sen? Göz,parmak koleksiyonu mu olur ya?" Salonda durmuş kollarımı çaprazlayarak yüzüne baktım. Merakla vereceği cevabı bekliyordum. En azından bir açıklama yapması gerekiyordu çünkü onları yapan benim diye bir suçlama da olabilirdi sonuçta. "Hmm...görmek ister misin?" Sırıtarak elini uzattığında tereddüt etsem de başımı sallayıp elini tuttum. "Göster." Kapıyı çarparak beni daha önce görmediğim ve kapı olmasına imkan vermediğim bir yere çekti. Bunun kapı olduğunu anlamak için dahi olmak bile yetmezdi. Filmlerdeki gibi duvar şeklinde bir kapıydı bu. Zaten duvarlar gri renkte olduğu için belli olması zordu. Beyaz olsa kusurlar tamamen açık bir şekilde görünürdü tabii. Merakla peşinden ilerleyip beni sürüklemesine izin verdim. "Sen şizofrensin..." diye mırıldandım etrafa bakarken. Gülerek beni evden daha soğuk olan dolap benzeri yerin içine çekti. Polisler burayı nasıl bulmuştu ki? Belki de polis olmadıkları içindir. "Burayı nasıl buldular? Eğer polis değillerse fakat biliyorlarsa seni şikayet edem-" sözümü kesti eğlenceli bir tonda. "Tabii söyleyecek bir canları varsa..." Kaşlarımı kaldırıp şaşkınlıkla baktım. "Hepsini mi öldürdün gerçekten?" Cevap vermeden beni omzumdan tutarak arkamı dönmemi sağladı. "Aslında hiç biri buraya girmedi. Sadece biliyorlardı...zaten o da pek uzun sürmedi. Buraya giren ilk ve son kişi oluyorsun...nasıl buldun?" Söyledikleri sırıtmamı sağladı. "İlk ve son,ha?" Diye sordum doğrulamak istercesine. Gülerek dudaklarını nazikçe dudaklarıma bastırdı. "İlk ve son." Masumca birkaç bakış attıktan sonra arkamı dönüp cam dolapların içine baktım. Daha cok vitrin gibi gözüküyordu. İçinde sergilenen bir resim gibi farklı renklerde gözler ve saçlar vardı. Gördüğüm bir cama yaklaşıp içindeki dövmeli parmağa kısaca baktıktan sonra üzerindeki yazıyı okudum merakla. Xavier moonlise okuduğum ismin tanıdık gelmesi nedeniyle kaşlarımı çattım. Xavier? Bu...çok...çok fazla tanıdıktı. Hatırlamadığım için görmezden gelerek yanındaki yazıları tek tek okudum. En çok erkekler vardı. Sadece iki kadın vardı. Biri zaten Adeline'ydi. Diğeri de adını bilmediğim bir kadındı işte. "Erkeklerle sorunun ne senin?" Diye sordum merakla. Katiller cinsiyet seçimi yapmaz ki. Neden sadece erkek seçmiş olabilir ki kurban etmek için? Bedenini bana yaslayıp boynuma ıslak bir öpücük kondurduğunda nefesim hızlandı. "Biliyor musun? Burada sevişmek ölmeden önce yapmak istediğim şeylerden biri...kesinlikle bunu isterim..." kulağıma fısıldadı. Ağzından çıkan hafif nefesi boynumu gıdıkladığı için hafifçe titredim. "Soru sordum." Dedim dişlerimin arasından. Elini tişörtümün altına iterek kulağıma fısıldadı. "Normalde kadınlar ne kadar dramatik ve duygusal diye düşünülse bile asıl dramatik olanlar erkekler olduğu için..." parmakları meme ucumu kavradığında hafifçe sızlandım. "Kadınlar böyle bir anın içinde kaldıkları zaman sinirlenip patlarlar...fakat erkekler öyle değil. Öldürdüğün adamın kendini nasıl bir şekilde acındırdığını hatırlıyor musun?" Hafifçe gülerek parmağının arasında meme ucumu döndürdü hafifçe. Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı göğsüne yasladım. "Evli falan değildi. Çocuğu da yoktu...hepsi yalandan ibaretti. Seni kandırmak için demişti ve amacına da ulaşmıştı..." Şaşkınlıkla başımı ona döndüm. Ne yani? Hepsi palavra mıydı? Çocuğu veya ailesi yok muydu? Boşa o kadar ağladım diye düşünmeden edemedim. "Mhm..." parmaklarını sağa ve sola doğru döndürdü sertçe. Başımı tekrar göğsüne yaslayıp kalçamı ona doğru ittim arsızca. "Şu istediğin şey..." Dedim kendimi erkekliğine sürterken. "Gerçekleştirmek istiyor musun?" Beni belimden tutarak ona doğru dönmemi sağladı. Hafifçe gülerek beni arkamdaki soğuk cama yaslamasına izin verdim. "Seni koleksiyonuma eklemeyi çok isterdim..." diye fısıldadı. Sesindeki şehvet resmen ruhuma damlıyordu. Tişortümü yukarı doğru çekiştirerek son kez gözlerime baktı. "Ruhumu tüketiyorsun." Gülerek başımı arkaya yasladım. "Bu iyi bir şey mi oluyor yoksa hakaret mi etmiş oldun?" Islak dilini meme ucumda hissettiğimde hafifçe inledim. Ellerimi saçlarına geçirip uzun saçlarının arasında parmaklarımı gezdirdim. Ağzındaki deriyi emmeye başlamasıyla gözlerim geriye doğru kaydı. "Siktir çok güzel...devam et lütfen..." beni muhtaç bırakıyordu. Tek dokunuşuna bile muhtaç kalmamı sağlıyordu. Zevkten dört köşe olmuş inliyordum ki geri çekilmesiyle kaşlarımı çattım. "Neden durdun?" Diye sordum sinirle. Devam etmesini istiyordum. Dudaklarını yalayarak beni kendine doğru çekti. Belimdeki eli kalçama kayarken sertçe vurdu. "Uslu dur bebeğim." Dedikten sonra bir şey demeden arkasını döndü odadan ayrılmak için. Somurtarak peşinden hızlıca ilerledim. "Yarıda bırakamazsın öyle! Devam et...sertleştim!" Beraber odadan çıktığımızda sıcaklık değişmişti. Kapıyı arkamızdan kapatıp bana döndü sırıtarak. "Benim problemim değil." Gözlerimi devirerek iç geçirdim. "Acıktım ben. Bir şeyler yap bari...şu her zaman yaptığın salatadan yapsana! Limonlu olan..." Yüzünde gururlu bir ifade belirdi. Evet...sadece Ghostface değil limon takıntısı da vardı. Limonu seviyorsam iltifat diye alacak kadar psikopattı. "Minik seri katilim ne emrederse. Yapmazsam beni parçalara ayırıp benim koleksiyonuma beni ekleyebilir sonuçta..." Gülerek yanımdan geçti mutfağa gitmek için. Gözlerimi devirip hafifçe güldüm beraberce. Tamam bu halleri bazen komik olabiliyordu,sinir bozucu olmadığı sürece. Kolundan tutup yüzüne baktım. "Bu günün acısını çıkarırım ben." Söylediklerim büyük ihtimalle hayal dünyası yüzünden olacak ki sertçe yutkunmasını sağladı. "Çıkarırsın." Diyerek kolunu elimden kurtardı. Mutfağa doğru ilerleyişini izlerken kasları onu üstümde hayal etmemi sağlıyordu. Saçlarını kesmeyi düşünmüyor mu acaba diye düşünmeden edemedim. Ben de kesmemiştim fakat ben kesecek bir makasa sahip olmadığım içindi. Tek bir kez bu evden çıkabilmiştim onda da sadece birkaç saat sürmüştü zaten. Tekrar kaçırmak için sabahı bile beklememiş gece yarısı uykumu zehir ederek kaçırmıştı. Yürürken hala az da olsa zorlandığım oluyordu fakat eskisi ile arasında kesinlikle bin bir fark vardı. Merakla mutfağa doğru ilerledim onu izlemek için. Uzun zamandır neredeyse her günümüz kavgalı geçmişti fakat bu günden sonra bundan bıkmıştım. "Sen de benimsin." Sadece o mu bana onun olduğumu diyebilirdi? Eğer ona aitsem o da bana ait olmak zorundaydı. Başını çevirip kısık gözlerle baktıktan sonra tekrar salata yapma işine döndü. Aklımda dönen tonlarca fantazilerle baş etmeye çalışıyordum. Beni tezgaha mı domaltmalıydı? Ya da önünde diz çöküp o salatamı hazırlarken ödül mahiyetinde onu emmeli miydim? Daha sayamadığım bir sürü fantazi başımın içinde dönüyordu. Utangaçlık duygusu içimden uçup gidince ne kadar arsız biri olduğumu görmek komikti. Normalde bunları düşünüyorum diye bile kızarmış olurdum çoktan. Fakat şuan resmen hangi birini denesem ya da hepsini tek tek mi denesem diye düşünüyordum...

*****

Kucağında oturmuş her zamanki gibi yemeğimi yiyordum. Salatanın yanında ağır bir şey yemek istemiyorum dediğim için zorla köfte yapmış olsa da iyiydi. İnadıma gidip neyi sevmiyorsam onu yapıyordu. Gerçi benim için yaptığını pek diyemezdim çünkü köfte şimdiden onun sayesinde yarılanmıştı bile. Gözlerimi devirip eline hafifçe vurdum. "Yeter artık bana da bırak biraz!" Diye söylendim sinirle. Dinlemeden köfte yetmezmiş gibi salatama el uzatınca hızlıca tabağı çektim. "Hop hop!" Dedim tabağı elimde tutarken. Önce şaşkın bir ifadeyle baktıktan sonra kahkaha attı. "İyi alıştın sende." Dedi yalancı bir somurtkanlıkla. Gözlerimi devirip salatamı yemeye devam ettim. Yaptığı salataların hepsine limon katmasına rağmen 'o limonlu salata' Dediğimde anlaması çok komikti doğrusu. Biraz fazla ekşi olsa da tadı kesinlikle mükemmeldi...

Sonunda yemeğimi bitirip arkama yaslandım. "Yemeği yapanın ellerini sikeyim..." gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. "Çok ayıp." Gözlerimi devirip üzerinden kalkıyordum ki kollarını sıkıca belime doladı. "Biliyor musun?" Diye sordum içimdeki şişkinlik nedeniyle halsiz hissederken. Konuşmamı beklediğini bekirtircesine ses çıkarmadan bekledi. "Scream izleyelim." Bacağıma hafifçe vurarak kucağında benimle ayağı kalktı. "Hangisi?" Diye sordu yürümeye başlarken. Gözlerimi kısarak hangi bölümü izlemeliyiz diye düşündüm. Birinci bölüm genelde o kadar mükemmel olmazdı. İkinci bölümde cinayet ve kan daha fazla olurdu ve üçüncü bölüm büyük ihtimalle vahşetti. "İki." Kalçamı patpatlayarak başını salladı...

Obedience and painHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin